23 Nisan 2009 Perşembe
ondan bundan şundan...
15 Nisan 2009 Çarşamba
ben bişi buldum!

Bu terliğin adı "nude sandals" yani çıplak terlik! Çıplak çünkü parmakarası yapacak plastik-kumaş herneyse yok. Terliğin üstündeki tabakayı kaldırıp bu sağlığa zararlı olmayan suya dayanıklı terliği topuğunuzdan parmak ucunuza yapıştıyorsunuz ve ayaklarınız üstsüz güneşleniyorlar! Bayıldım....
Liseden beri enn caanım arkadaşım -Çağrı- nişanlanalı birkaç ay oldu. Düğünü 15 Ağustosta olacak. Herkesten çok ben heyecanlıyım. Geçenlerde kuaförüm Özkan'a düğün İzmir'de olacak saçımı sana yaptıramayacağım diye söylenirken, bana kilit bir soru sordu. Çağrı'nın nikah şahidi kim olacaktı? Kalbim gümp gümp atarak hemen Çağrı'yı aradım, uyuyomuş kız uyandırmışım bi de üstüne azar yedim "sence kim olabilir Melike?!". Ben elbette ben tabikiiiiiiiii. Nikah şahidi Melikuş. Neysecim, dün işte o siteden bu siteye bakarken Swarovsky'de güzel bir yüzük beğendim Çağrı için.. Onu buraya her ihtimale karşı koymuyorum. Ama sitede bulduğum usb nin fotosunu koyacağım. Artık herşey usb olmuştu..
9 Nisan 2009 Perşembe
çok şey geldi aklıma...

Beşiktaşa her gidişimde çarşının ortasındaki petshopun önünde dikiliyorum. Çook şirin hayvanlar vaar. Genelde kalabalık oluyor önü. Yalnız beni hayvanlardan çok cezbeden şey dükkanın sahibinin hayvanların kafeslerinin üzerine yazdığı yazılar mesela:
" Ördekler için üzülmeyin, yemleri ve suları saatinde verilir"
"Bu köpeklerden almayın sokakta aç gezen binlerce köpek var.."
Çok hoşuma gidiyor. Her gidişimde yazılar değişmiş oluyor. Her ne kadar hayvanlar satılıyor da olsa belli ki öncelik hayvanların yaşamına verilmiş..Hoş bir düşünce..
Bugünün key pointi lost dizisinde neler olacağı. Fazla heyecan ve panik yaratıp bir sitede ilk 3 dakkasını izledim ama yüreğim kaldırmayarak kapattım. Akşama iyi çözünürlükte izleyeceğim..Patience... Sonrasında ise yeni aldığım 3 filmden birine isabet edecek piyango. El violin(keman)-ispanyolca-, La ragazza del lago-italyanca veya Jeniffer Anistonun bir filmi var hayvanlarla ilgili o.
Son olarak...İstanbul Modern'deki gölge konulu sergi kaçırılmamalı. Kara Walker harikalar yaratıyor!! En kısa zamanda kara kalın bir karton bulup çalışacağım!
8 Nisan 2009 Çarşamba
Life is a cabaret!...

Geçtiğimiz akşam şehir tiyatrolarında çalışan arkadaşım sayesinde "Cabaret" isimli yeni sahnelenmeye başlayacak olan oyunun galasına gittik Emreyle. O kadar keyifli bir akşam geçirdikki anlatamam...
Cabaret, oyuncularından ses düzenine, yönetmenden ışıklandırmasına kadar çok titiz bir ekip barındırıyor elbette sonuç muhteşem!
Başrol oyuncuları -ki kokteylde tanıştım çok mütevazı ve sempatikkkk insanlar- Mert Turak ve Senan Kara sahnede harikalar yaratıyorlar. İkisinin de enerjilerine hayran kalmamak elde değil.

Oyunda Berlin'de ikinci dünya savaşı öncesi toplumsal durumdan bir kesit aktarılıyor. Nazilerle komunislerin, nazilerle yahudilerin, nazilerle diğer insanların ilişkilerine değiniliyor. Elbette sadece dünyayı yaratmış havalarındaki naziler anlatılmıyor, günlük, sıradan olay ve ilişkiler de mizahi bir dille ele alınıyor.
Oyun sonrası kokteylde İstanbula geldiğimden beri gördüğüm ünlü sayısı kadar sanatçıyı birarada gördüm :) bir kısmıyla da tanıştım.. Ama özellikle şu sıralar çok ünlü olan bir sanatçıyla tanıştım ki en çok ona sevindim galiba:) Ve fakat o benim aklımda yeni dizisiyle değil lise yıllarımda izlediğim bir dizide canlandırdığı karakter ile kaldı.. Sıdıka... Hasibe Eren yani..
Gecenin ilerleyen vakitlerinde ertesi gün işe gideceğimi düşünerek bu büyülü atmosferden çıkıp eve yollandım ama evet bildiniz aklım orda kaldı...