Dedilerki, ‘gül gibi işin var, evini kurdun, düzenli
gittiğin kurslar var’..’Ailen burada, arkadaşların burada’ dediler. ‘Yaşın kaç
oldu burada master yap’ dediler. Kafam karışmadı mı, karıştı hem de deliler
gibi. Ben sanırdımki o zaman gözü karayım. Bilmiyordum daha her gün daha da çok
karartabileceğimi.
Ben bu Akdeniz şehrine, ‘bir arkadaşa bakıp
çıkacaktım’ bahanesiyle geldim evet de, bırakamadım kalıverdim işte. Geçen yıl
mart ayıydı en son bloga geldiğim. Valencia’daki Las Fallas festivalinden yeni
dönmüştüm. Sonrasında vizelerim başladı, sonra teyzem yanıma geldi, hemen
arkasından Avusturya-Viyana, Bilbao, Holanda-Amsterdam, Belçika-Brüksel ve
Bruges, Fransa-Toulouse, Çek Cumhurıyeti-Prag gezilerine başladık arkadaşlarla.
Bir dolu anı, fotoğraf.. Sonra Türkiye’den arkadaşlarım geldiler yanıma.. Bütün
bir yaz tez yazmakla geçti diyebilirim. Bir yandan da iş arıyordum, geri dönmek
fikri üstüme yürüdükçe ben daha da çok hırslandım. Tez savunması eylüldeydi.
Sonrasında zorunlu stajımı yapmak için bir şirket buldum ve 3 aylık stajyerlik
sonrasında işe alındığımı öğrenmek yılın en güzel hediyesiydi bana.
Artık yavaştan işlerimi yoluna koyuyorum.
Hayatımın rutinini oturtmaya da çok uzak değilim. O yüzden ‘artık vaktidir’
dedim ve kesin dönüşle burdayım. Yazamadığım gezileri vakit buldukça
hazırlayacağım, ama önce notlarını karıştırmam fotoğraflara bakıp hatırlamam
gerek..O yüzden yakında yaptığım bir seyahatle
kaldığım yerden devam edeyim diyorum.
Bak şimdi ne diyeceğim.. Bu hep niye böyle oluyor bilmiyorum ama yakın zamanda ayrıldığım erkek arkadaşım sözde buraya gelecekti ve biz onunla Malaga’ya gidecektik. Ben önceden bilet alma işine alışalı yıllar oldu. 4 ay öncesinden bilet alabiliyorum ve zamanı gelince keyfini çıkarmak bana düşen. Ama her zaman evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bilet aldıktan bilmem ne kadar zaman sonra ayrılınca, ben de planımı bozmadım. 3 günlük Malaga gezim için aynı heyecanımı korudum.
Bak şimdi ne diyeceğim.. Bu hep niye böyle oluyor bilmiyorum ama yakın zamanda ayrıldığım erkek arkadaşım sözde buraya gelecekti ve biz onunla Malaga’ya gidecektik. Ben önceden bilet alma işine alışalı yıllar oldu. 4 ay öncesinden bilet alabiliyorum ve zamanı gelince keyfini çıkarmak bana düşen. Ama her zaman evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bilet aldıktan bilmem ne kadar zaman sonra ayrılınca, ben de planımı bozmadım. 3 günlük Malaga gezim için aynı heyecanımı korudum.
Parayı kapar kapmaz ilk merkez otobüsüyle
otelime geldim. Eşyalarımı koyup kendimi yatağa attım. Rahatlıkla diyebilirimki
o sıralar yine Aykut Oğut kitapları okumamın yararını gördüm yoksa gerçekten o
tatil havalimanında da geçebilirdi..
Malaga’ya gelmeden çok araştırma yapmadım açıkçası. Gezen arkadaşlar ‘çok küçük bir şehir’ dediler. Ben gözümle görmeden inanmam. Ama haksız değillermiş. Malaga’nın ünlü bir merkezi caddesi var alışveriş yapılan restoran kafe, mağaza ne ararsan orda.
İspanya’da bir iki gezdikten sonra
anlıyorsunki her şehrin görülmesi gereken mutlaka minimum bir meydanı (genelde adı plaza españa), bir yarı açık marketi, bir boğa arenası ve
katedrali var. Malaga’da da kural bozulmadı. Katedralin içine girmedim çünkü
bir süre sonra hepsi aynı geliyor insana. Bir de buhur kokusu beni gerçekten
çok rahatsız ediyor. İlginçtir Malaga’da bazı sokaklar da inanılmaz derecede
yoğun buhur kokuyordu, neyse ki ben şehri, bununla değil, kanı sımsıcak
insanlarıyla hatırlayacağım. Sanki burada yaşıyormuşçasına bir dolu insanla
tanıştım, sohbet ettim hatta minik bir iş ortaklığı teklifi bile aldım.
Barselona’da böyle işler güneye kıyasla daha zor. Katalanların ‘biz İspanyol
değiliz’ diye bağırmalarını sanki biraz daha iyi anlıyor gibiyim şimdi.
Tabi Malaga deyince insanların aklına kim
geliyor? Picasso. Ne diye yalan söyleyeyim şimdi, ben Picasso’yu günahım kadar
sevmem. Yahu gerçekten bence resimleri çok anlamsız. Zekasına bir şey diyemem
ama kibri üstünü örtüyor bana kalırsa. Bunu dediğim Malaga’lı genç bir esnaf
bana ‘bir Malaga’lıya söylenmezki ama bu’ diyor. Üzerine ‘Dali aşığıyım ben’
deyince, ‘ Katalan diye değil mi?’ diye yarı ciddi yarı şaka alınıyor. ‘Hayır
ondan değil, ben sürrealizm sever..’ Cümlemi tamamlamama izin vermiyor ‘ tabi
tabi ondandır’ diyor, gülüşüyoruz. Malaga, Picasso’nun doğduğu şehir. Ben
gezilerimde genelde iyi müzeleri kaçırmamaya çalışırım ama Malaga’daki Picasso
müzesine kapısından uğrayıp bir ‘merhaba’ deyip çıktım. Girmedim içine. ( Bana
bak yanlız, Picasso’ya mok atıyorum kibirde ama katedrale girme, yok efendim
müzeye girme sonra da ben Malaga’ya gittim)
Barselona’daki Picasso müzesini önce kendim gezmiştim ilk geldiğimde, sonra
beni ziyarete gelen çekirdek ailem ve büyük ailem, yakın arkadaşlarım ve uzak
arkadaşlarımla yaklaşık 5 kere dolaştığımdan da pekişmiş olabilir bu etki.
Aynı esnaftan şehrin güzel kafe ve restoranlarının adını alıyorum. De Sal adlı kafede güzel kahvaltılar yapıyorum, Cafe Central’de yemeklerimi yiyorum.
Şehrin merkezinden başlayıp boylu boyunca
çevresini dolaşıyorum ara sokaklarına girip çıkıyorum. Palmiyelerin altında
dinlenirken hava kararıyor ve ben 3 günün Malaga için fazla olduğunu anlayıp
ertesi gün Granada’ya gitmeye karar veriyorum.
Şimdilik burada nokta koyuyorum. Granada’yı ve Malaga’nın son gününü bir sonraki postta anlatayım çünkü Paskalya dolasıyla 4 günlük bir tatilimiz var bizim. Yarın 2 günlüğüne Zaragoza’ya gidiyorum. Artık şeytanın bacağını kırdım, bloga geri dönüş yaptım, önüm alınamaz, her şeyi anlatacağım.
Şimdilik burada nokta koyuyorum. Granada’yı ve Malaga’nın son gününü bir sonraki postta anlatayım çünkü Paskalya dolasıyla 4 günlük bir tatilimiz var bizim. Yarın 2 günlüğüne Zaragoza’ya gidiyorum. Artık şeytanın bacağını kırdım, bloga geri dönüş yaptım, önüm alınamaz, her şeyi anlatacağım.
Gitmeden son bir şey. Benim bu Akdeniz şehrine bir bahar günü gelmemin üzerinden tam 4 bahar geçmiş. İyi ki gelmişim, geri dönelim, yine gelirim yine gelirim...
İyi haftasonları!