21 Ocak 2017 Cumartesi

Masallardan çıkma şehir: Colmar

2012'de gelmiş bir yazı yazmış sonra 2013'te gelip bir daha yazmışım ve o gün bu gündür sırra kadem basmışım! Daha o zaman öğrenciydim, Barcelona'yı çok sevmiştim kalabilir miydim bilmiyorum. Kalmak için neleri göze alacağımdan habersizdim, başıma geleceklerden de. Ama olan oldu, geçen geçti ve yıl 2017 itibariyle karşınızdayım, ta taam! Üstelik kapı gibi çalışma iznimle 😊
Tutamayacağım sözler vermek istemem, bir daha gelir ne zaman yazarım onu da bilmiyorum, ama başlayalım bugün bir ucundan bakalım.

Yılbaşı planımı 2 ay öncesinden yapmıştım. Bu 2 ay içinde öyle çok değişikliğe uğradı ki anlatamam. Meltemle yılbaşını beraber geçirelim dedik. Meltem Colmar'ı önerdi. Fransa'nın şaraplarıyla ünlü Alsace bölgesinde çok tatlı bir şehir. Ben fotoğrafları görür görmez ikna oldum ve biletimi aldım ama Meltem yoluna çıkan işler nedeniyle gelemedi ve ben de yalnız giderim diye düşünürken, planlar yine son anda değişti ve Ayhan ve ailesi dahil oldu. Böylelikle hem aile sıcaklığında, hem de yeni bir yer görmeli tatilim olmuş oldu. Bu arada şu ayrıntıyı atlamamak gerek, Meltem kendisi gelmemesine rağmen kendi önerdiği Colmar'a gidecek olmama şöyle yorum yorum yaptı: ''Ben hayal ediyorum, sen yapıyosun Melikem'' 😂

Şimdi biraz yolculuk detaylarını anlatayım. Colmar'a direk uçuş var mı bilmiyorum. Ben öncelikle Basel' e uçtum. İsviçre'nin topraklarına, hep aktarmalı gittiğim uçaklar sayesinde havaalanlarında ayak basmıştım. İlk defa bir şehrini görme fırsatım oldu. Basel İsviçre'nin 3. büyük kenti. Novartis ve Roche gibi önemli ilaç firmalarının doğduğu ve ana merkezlerinin olduğu yer. Dahası kişi başına düşen yüksek gelir sebebiyle de en zengin şehri. Aynı zamanda ülkenin kültür başkenti. Elini sallasan müzeye değiyor. Müze demişken Basel'e iner inmez ne yaptığımı anlatayım. Beni tanıyanlar iyi bilir, seyahat öncesi ben çılgın gibi araştırma yaparım - şehrin iyi restoranları, müzeleri, sanat galerileri, lokal mekanları, caz kulüpleri vs. hepsini bir kenara not ederim. Bu gezi için deli gibi not çıkarmadım çünkü birincisi zaten toplamda 4 günlüktü, dahası zaten gezecek çok yer vardı, ne kadarı yetişirse mantığıyla davrandım. Basel için Art Basel 'i not almışım. Ve fakat bu Art Basel benim aklımda fuar, telefonumdaki notlarımda ise müze diye geçiyor. Sonuç? Biz müzeye gittik (tabi tabi müze), kapı duvarı gördük! Azıcık akıllılık yapıp gitmeden internet sitesini biraz incelesem bunun bir fuar olduğunu ve haziran 2017'de olacağını görecekmişim ama seyahat heyecanıma verin..

Bu hayal kırıklığının ardından bizi ancak sıcak içecekler kendimize getirebilirdi. Kahvaltılarının çok güzel olduğunu duyduğum Les Gareçons'un yolunu tuttuk. Yüksek tavanları, koca minderli salonları ile bence Basel'de mutlaka gidilmesi gereken kafelerin başında geliyor.


Enerji toplayınca bir müze gezmeye hak kazanmıştık. Ayhan da ben de müzeleri çok sevdiğimizden, gittiğimiz şehirlerin mutlaka iyi müzelerini gezeriz. Ayhan buna ek olarak Sunay Abisinden (Sunay Akın) dolayı eğer oyuncak müzesi varsa kaçırmaz. Basel'deki oyuncak müzesi ilk hedefti. Şehrin tam merkezinde tatlı bir binada oyuncak müzesi. 2500'ü aşkın oyuncak ayı ile de Avrupa'nın en büyük oyuncak ayı koleksiyonuna sahip. Benim ilgimi en çok minyatür mutfak ve ekipmanları çekti. Çok minnoşlardı ❤


Oyuncak müzesinden sonra bir diğer müzeye geçmeden bir mola daha verelim dedik ve dünyalar tatlısı bir dükkana pastel renkler içinde oturmaya ve cupcake yemeye gittik. Adı: Cupcake Affair. Orada yediğim passion fruit cupcake 'i kolay kolay unutabileceğimi sanmıyorum (passion fruit, Türkçe'de çarkıfelekmiş, iyi mi).  Çayımı bitiremeden koştur koştur müzeye gittik: Jean Tinguely müzesi.  Gerçek bir mucit olan Tinguely'nin elinden çıkan günümüz makinelerinin basit hallerini ağzımız açıkta izledik.


Akşam vakti gelip çatınca, biz de Colmar'daki otelimize doğru yola çıktık. Akşam bir heyecan, donan totolara aldırmadan christmas marketi dolaştık. Colmar tarihte Almanya ve Fransa arasında bir türlü paylaşılamayan bir bölge olduğundan, pek çok savaşa konu olmuş. Şimdi de okullarda hem Almanca hem de Fransıca eğitimi veriliyormuş. İsviçre, Almanya ve Fransa sınırında kalan Colmar'dan biraz uzaklaşsanız başka bir ülkeye adım atmanın zevkini yaşıyorsunuz ve galiba biz bu zevki sonuna kadar zorladık. Sabah erkenden kalkıp Strasbourg yollarına düştük. Colmar - Strasbourg arası şirin mi şirin köylerle dolu bir yol. Bunlardan bazıları Eguisheim, Riquewihr, Obernai ve Ribeauvile. Birbirlerine çok çok benziyorlar. Biz ilk ikisini dolaştık ve gözlerimiz bayram etti. Safranbolu'ya hiç gittiniz mi? İşte Safranbolu evlerinin rengarenk olduğunu hayal edin. Cumbalı gökkuşağı evler 💙 



Strasbourg'da katedrali dolaş-mum yak-dilek dile üçlüsünü de içeren hızlı bir tur attıktan sonra hem üşüdüğümüzden hem de artık acıktığımızdan Colmar'a dönüp La Pergola adında bir fransız restoranında akşam yemeği yedik. Tahmin edersinizki şarap harikaydı. Biz yemek seçimi olarak yanlış bir seçim yaptık ama siz bizim yaptığımızı yapmayın, onun yerine hepimizin gözü kalan bölgeye özgü Tarte Flambee yiyin. Odun ateşinde yapılmış incecik bir pizza bu. Bölge şaraplarının ünlüleri beyaz ve pembe. Kışın ve kırmızı etin yanında hafif kalacağından biz yine kırmızı şarabımızı aldık. 

Gitmeden okuduklarımdan Colmar'ın epey küçük olduğunu tahmin ediyordum. Beklentimi çok düşük tutmuş olacağım ki bana epey bir büyük geldi, gez gez bitmedi. Petit Venice adlı bölgede çektiğim fotoğraflara sürekli bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum.


Bence gezinin en enteresan kısmı yılbaşı günüydü. 30 aralıkta Colmar'da Ayhanla gezerken Fransızlarla sohbet ettik ve ertesi gün her tarafın kapalı olacağını, kutlama için açık yer bulmamızın çok zor olacağını söylediler. Biz de 'hadi biz turistiz, siz napacaksınız, herkes evde mi geçirecek??' diye sorunca cevapları aynen şu oldu: 'yoo Fransızlar çalışmaz ama Almanlar hep çalışır, Almanya'ya geçeceğiz' 😊 Tüyoyu almıştık. Ertesi gün Fransızlara uyduk ve yılbaşı yemeğimizi Freigburg'da süper tatlı bir Vietnam restoranında yedik. Adını söylemeden edemeyeceğim: Jade Palace. Olur ya bir gün yolunuz düşer Freigburg'a - bilmiyorum hangi yol neden düşer oraya ama mutlaka enfes yemeklerini deneyin. Dahası ben Asya insanın kibarlığının, hizmet kalitesinin hastasıyım. Restoranda bunu sonuna kadar yaşadık.

Genel olarak geziye dair unutmadan düşmek istediğim bir kaç not var:

* Ekler kelimesinin Fransızca'da eclair'den geldiğini biliyor muydunuz? Fransa'da bol bol yiyin, biz öyle yaptık.


* Colmar sokaklarında kışın sıcak şarap içmeden dönmeyin, böyle bir iç ısınması olamaz 🍷


* Colmar'daki ünlü Kafalar Evi yani Kopfhaus yerine Basel'deki Rathause yani belediye binasının ihtişamına vurulun.


2017 yılına güzel bir başlangıç oldu. Bu yıl artık bloguma geri dönme, daha çok okuma ve daha çok yazma kararı aldım. Haydi rastgele!