29 Ocak 2011 Cumartesi

senbenimçocukluğumsun

Geçen hafta en nihayetinde bir dostumla, onca görüşemediğimiz zamanın ardından buluştuk. Cem. Bazı zamanlar vardır bir kız seni anlayamaz, bir erkek bakış açısı istersin; bazı zamanlar bir kıza anlattıklarını bir erkeğe anlatmak, anlatamadığın şeyleri anlatmak ; bazı zamanlar kalbine sarılmak. Cem benim için böyle bir insan olduğu içindir ki, bu kadar uzun süre görüşmediğimiz için birbirimize söylenip durduk bütün gece boyunca ...




Nişantaş'ta buluştuk. Ben Cem'i beklerken, Yargıcı'da -çook seviyorum Yargıcıyı- ne zamandır istediğim küpeyi bulup aldım. Yaşasın indirim! Sonracığıma, gene "ne zamandır" merak ettiğim bir yer vardı gidip orada yemek ve tatlı yedik : "Galata Muhallebicisi". İyi ki gitmişiz, çok şirin bir yer üstelik kapısından bakınca sanırsın içerde 3 kişi oturacak kadar yer var, ama içeri girince 2 katlı koccaman bir yer olduğunu iç ve dış balkonuna ek olarak bir de ısıtmalı bahçesi olduğunu görüyorsunuz. Buranın evet yemekleri var ama adından anlaşılacağı üzere muhallebisi ünlü. İlginç muhallebiler yapıyorlar.
Sitesi : http://www.galatamuhallebicisi.com/   Mesela soslu bir muhallebileri var görüntü süper -ben hayatta yemem gerçi de- üstünde pekmez ve ceviz var.

Ben şansımı her zamanki gibi fıstıklıdan yana kullandım. Oy bu nasıl bir tat! 


Bir de sakızlı bademli varmış onu bir sonraki sefer deneyeceğim artık.

Fiyatlar gayet ortalama. Nişantaş'a kıyasla çok uygun. Ortam süper, bahçe bir harika, sigara içenlerin dert edinmeyeceği bir yer burası. Çalışanlar bir hayli ilgili...

Bu arada yaptığım şeye bakın. Tatlı sonrası 2 çay söyledik, çaylar geldi içine şeker atmak için uzanıp 1 paketi aldım. Hani artık şekerler küçük uzunlamasına paketlerde ya. Açtım paketi yahu salla salla 1 pinçik gelmiyor. Koptum ben tabi, ahaha bu boşmuş diye. Ve fakat bir anda çayın içine bir şey düştü, sakarin! Pıt diye yuttum lafımı, sesim kesildi :))))

Yolunuz düşerse benim için sakızlı muhallebiyi deneyin noluur!
İyi haftasonları...

27 Ocak 2011 Perşembe

mağdurum da mağdurum

Vay başıma gelenler demek istiyorum sayın seyirciler.
Tantitoni markasını biliyor musunuz? Bu tantitoni, mutfak için kap kacak, yok kek kalıbı yok kurabiye kutusu gibi  ürünler satan bir mağaza. Ve internet satışları var. Daha önce ben bu internet sitesinden sipariş verdiğim içindir ki, kargonun 2 günde teslimat yaptığını biliyorum.

Dinle bak şimdi olayı. Bugün yani 27 ocak, Derya'nın doğum günüsü. Ben de tuttum 25 ocakta tantitoniye sipariş geçtim ki, aldıklarım pek doğal olaraktan eline doğum gününde ulaşsın diye. Ve gene doğal olarak faturayı kendi adresime, hediyeyi de Deryanın iş adresine yönlendirdim. 2 gün boyunca da Tantinoyi 15 kez arayarak siparişin zamanında varıp varmayacağını teyit ettirdim. Öyle ki, müşteri servisi " alo" dediğim anda, telefondakinin ben olduğumu anlamaya başladı. Ama, ama....Bugün ayın 27si. Ve bilin bakalım noldu?!

Sabah ofise yurtiçi kargo görevlisi elinde bir kutuyla girdi benim adımı söyleyerek!!!! Gözlerim yerlerinden fırladı, "nasıl yaaaaaaaaaaa bu paket bana değildi" diye çığırarak adama yaklaştım ki, evet bütün olumsuz yönlendirmelerimle paketi kendime getirdim. Kargo görevlisine beklemesini rica edip, müşteri hizmetlerini aradım. Adam gayet sakin bir şekilde bana evet hatanın kendilerinde olduğunu söyleyip, yeniden kargoya vermeyi teklif etti. Yani ücreti ödeyecekler ama paket yarın teslim edilecek. Ben de bir üst birimle görüşmek istediğimi söyledim ama en üstün kendisi olduğunu söyleyen "pek sevgili müşteri hizmetleri görevlisi" beni sinirle karışık güldürdü.

Telefonu kapattıktan sonra, bir tantitoni mağazasını arayıp durumu anlattım ve merkez ofisin telefonunu istedim. Adam bana telefonu verdiği gibi, adresi de verdi. Meğer Karaköyde dibimdelermiş iyi mi. Oy bir sevindirik oldum, hemmen arayıp, durumu, sesinden müşteri temsilcisinden daha üst bir mertebede olduğunu anladığım kadına anlattım. Öncelikle olayı araştırıp hatanın nereden kaynaklandığını öğreneceğini ve sonrasında motorlu kurye ile hediyemin Derya'ya bugün ulaştırılacağını söyledi :))))) Eşeğini kaybedip bulan o adam kadar mutlu oldum ben de işte. Yalnız daha komiği, bu olaylardan sonra, daha önce motorlu kuryeye veremeyeceğini söyleyen ve tahminimce fırçayı yiyen müşteri temsilcisi beni aradı ve sorunun halledildiğini söyledi. Ben de sorunu kendisinin değil de bizzat hallettiğimi kibarca ilettim.

Bu hararetli konuşmaların ardından, Derya hediyesi eline geçince, birlikte fotoğraf çekip göndermiş bana. Onlar zafer fotoğraflarımız ama, lütfen.. :))


- reklamın da iyisi kötüsü olmazmış, hadi tantitoni yine iyisin -

24 Ocak 2011 Pazartesi

gelbenisevbenibırakmabeni


İspanyolca kursu için gittiğim Cervantes'in bir güzel özelliği gerçekten İspanyol kültürüne dair her türlü iletişim  aracını barındırması.. Gazete, dergi, kitap, film, müzik albümleri.. Bu filmi gördüğümde, uzunca süredir flamenko hevesiyle tutuşan Meltem'in bayılacağını düşünerek hemen aldım. Filmin yönetmeni Carlos Sauro.


Adı :Carmen.1983 yapımı. Carmen müzikali ile karıştırılmasın, bu o değil. Ben filmi çok beğendim. Daha doğrusu, içinde dans olan az çok her filmi beğenirim. Müzikler Paco de Lucia 'ya ait. Hatta kendisi de oynuyor. Filmin konusu ise şöyle: Antonio, flamenko eğitimi vermektedir. "Carmen" adlı gösteri için başrolde oynayacak bir aday aramakta fakat kafasındakini bulamamaktadır. Ve sonunda bulacağı Carmen, yani başroldeki hatunumuz gayet sıradan bir tiptir. Gel gör ki Antonio gerçek adı da "Carmen" olan bu kıza vurulur. Ama hiçbir şey Antonio'nun istediği gibi gitmez çünkü Carmen ilişkideki rolleri tam tersine çevirir. 



Bu filmle ilgili, yukarıda video koydum ama asıl izlemenizi istediğim şudur : (Antonio Carmen'e duyguyu nasıl vermesi gerektiğini anlatırken, onu zorlarken)
http://www.220.ro/faze-tari/1983-CARMEN-CARLOS-SAURA-FLAMENCO/WARNaoHvJL/
Film bittikten sonra evde İmdb'den kaç puan almıştır oylaması yaptık ve komik bir şekilde ben noktasına kadar doğru bildim : 7.3



Gelelim diğer bir filme.
2 hafta önce fena yataklara düştüm. Bronşitler, faranjitler beni esir aldı. İşte tam bu sırada hazır da yatağa yapışmışken bir film izleyelim dedik annemle. Bu filmi daha önce  film dehası arkadaşım Gökmen söylediğinden, aklımın bir kenarına not etmiştim.
Semih Kaplanoğlu.
Bal.
Öncelikle şunu söylemeliyim, durağan, içinde çok dialog olmayan filmleri sevmeyenler için tavsiye etmem. Gerçi bence bu film onları da baştan çıkarır ama...
Biz bu filmi oturduk izledik, sonra kapattık dvd yi. Öylece kala kaldık. Durdukça daha çok içimize çöktü film. İçten içe sessiz sedasız içimize girdi, içimize işledi, beynimizi deldi. Ben bayıldım!
Film Karadeniz' de yaşayan bir ailenin hayatından bir kesit. Ama bildiğiniz üzere aslında bu film bir üçlemenin son halkası. Yumurta-Süt-Bal. Ben farkında olmadan sondan başladım. Bal filminde "Yusuf" karakterinin çocukluğu, Süt' te gençlik çağı ve Yumurta'da da Nejat İşler hali. Ben tersten başladığım için şanslıyım çünkü yönetmen bu şekilde izlenirse "bir karakterin başından geçenler hayatını nasıl etkiler" sorusunun cevabına şahitlik edeceğimizi söylüyor.
Film boyunca hiç müzik duyamayacaksınız. Yalnızca ormandaki hayvan sesleri, kuş sesleri.. Teknolojiye ait pek bir şey göremeyeceksiniz. Sadece ağaçlar, ahşap evler ve arılar.. Ama koku duyabilirsiniz. İzlerken burnunuza çam kokusu gelebilir, reçine ve de bal...
Kendinizi bırakın. Ve sadece izleyin. Detoks gibi gelecek...

18 Ocak 2011 Salı

sinfully delicious

Çikolatayı sevmeyen mi var? Ben en bıcırık halimden beri bayılıyormuşum bu lezzete.
Bir de filmi vardı hani, "Çikolata" diye, Johnny Depp ile Juliette Binoche oynuyordu.. Eriyen çikolatalar gözlerimin önünden gitmiyor yeminle..

Benim için özel çikolatalar var. Bir yazımda bahsetmiştim. Cino mesela. Çocukluk çikolatam.
Bir de "after eight" var... Normalde nane-aşığı değilim ben. Yana yakıla aramam yani. Ama naneyi tatlandırınca tam da dedikleri gibi "sinfully delicious" oluyor bence! Naneli dondurma yerken zevkten ölecek bir insanım ben...

Geçen düşünüyordum da acaba after eight'e rakip çıkacak bir çikolata var midur diye.. Var efenim var... Elbette hepsinin yeri ayrı damaklarda ama olsun, bu güzelliklerden de geri kalmayalım.

Hani yurtdışından dönenlerden bildiğimiz "Ritter Sport" var ya, ki genelde bunların küçüğü makbuldur ... işte bu markanın 2 güzel çikolatasını tanıtacağım size.

İlki acıbadem sevenler için, ezme sevenler için. Edirne'de yediğim o badem ezmelerinin tadını veriyor diyemem, ama hakkını yemeyelim Ritter Sport çikolatanın içine badem ezmesini bir güzel koyuvermişşşş.... Buyruuuuun...





Gelelim after eight'le kapışacak çikolatamıza. Naneli Ritter Sport. İşte bu çikolata içi nane kokusudur beni bayıltan...



Afiyet olsun...

12 Ocak 2011 Çarşamba

duydum ki...


duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme 
başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme 

sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı 
hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme 

çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru 
çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme 

ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için 
bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme 

ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi 
sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme 

sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan 
ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme 

bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan 
gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme 

aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer 
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme 

ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi 
bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme 

şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize 
o zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme 

bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle 
huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme 

harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı 
ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme 

isyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil 
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme 


-Mevlana Celaleddin Rumi-

5 Ocak 2011 Çarşamba

gobbledy-gook

Normalde ingilizcede "slang" sözcüğü argo manasındadır. Ama böyle bir kelime de varmış. Gobblledy-gook :)

Konumuz "argo", çucuklar..
Hem de kadın argosu.
Ece sayesinde elime bir kitap geçti. "Kadın Argosu Sözlüğü".
Tevbeee yareppim çok fena şeyler var içinde. Sizin için özenle seçtiğim kelimeleri ve argo deyimleri yazacağım buraya. Yalnız google aramalarında sapıklar tarafından bulunmamak için bazı kelimeleri değiştireceğim. Okurken gülmekten yerlere yattıklarım var ve pek tabii buraya yazamayacaklarım.. En çok sevdiğim ise kelimeyi cümle içinde kullanarak örneklendirmesi !
Hazır mısınız argo dağarcığınızı genişletmeye :))























adam yiyen çiçek : çok erkek eskitmiş kadın
apaçi takılmak     : ağdası geldiği halde tüylerini aldırmamak. örnek cümle : Bakıyorum sen de apaçi     takılıyorsun, koltukaltlarından saç örgüleri sarkıyor 
piskopos dötü gibi soğuk : çok soğuk
    senin söylediğin gazoz ağacı holivutta yetişir : bir kişiye "saçmalıyorsun" demek için alay yollu söylenir
    ("holivut"a dikkat :) )
    orta kat kirada : hamile olmak
    paket program almak : evlenmek (!)
    papatya toplamak : otobüs yolculuklarında otobüsü durdurarak tuvalete gitmek (böyle bir uygulama mı 
    var?)
    osurukla toz kaldırmak : değersiz bir şeyi değerli göstermeye çalışmak
    günahım boynuna soyun gir koynuma : hakkı olmayan birşeyi isterken yüzsüzlük yaparak istemek
    

    
   gökten kevin kostnır yağsa bizim bahtımıza kadir inanır düşer : cinsel yönden talihsizliği anlatmak için
   kullanılır
   eminanım : çamaşır ya da bulaşık makinasına kadınlar tarafından takılan ad. örnek cümle :"bana ne, 
   Eminanım yıkasın"
   bir donu var kırmızı kah anası giyer kah kızı : aynı ailedeki kadınların aynı fikri savunduğunu anlatmak 
   için kullanılır
   sahra güllesi : çok iri göğüs
   önce hüplet sonra gümlet : kürtaj