28 Şubat 2010 Pazar

yoort hem de meyveli :)

Cumartesi akşamı Life Roofta Meltem'in doğum gününü kutladık. Gecikmeli ama çok eğlenceli bir gece oldu. Hakan Küfündür saolsun, kendisi djmiz olaraktan çok cici şarkılar çalarak bizi şenlendirdi. 70ler, 80ler ve 90lardan seçmelerle kendimizden geçtik. Ennn kısa zamanda tekrarlamak istiyorum bunu, yine yeniden!

Barcelonada kalcağım oteli belirlediğim için, bu zor misyonu tamamladığım için kendimle gurur duyuyordum :) Ciutat Vella otelini yaklaşık yarım saat önce evden aradım. İspanyolca konuşmak yemediği için, ingilizce konuştuk resepsiyondaki komik adamla. Adama  booking. com'dan 3 gece için oda rezerve etmeyeceğimi ama alacağımı söyledim. Buraya kadar ok. Bana arkaya bakmayan ve balkonu olan bir oda verin lütfen dedim. Tamam olur ayarlamaya çalışacağız gibi birşeyler söyledi. İnternette ödeme yaparken lütfen nota bunu ekleyin dedi. Ben de adımı da not almasını söyledim. Adam çok şaşırdı bu söylediğime ve nedenini sordu. Ben de nasıl anlayacaksın benim ben olduğumu dedim. Ve anladım ki böyle bir istekle gelen bir tek ben varmışım ve tam da bu yüzden büyük olasılıkla balkonlu oda verilecekmiş. Nolmuş yani ne var ki anlamadım ben, anlayan beri gelsin. Gece Barcelonayı izlemek istiyorum belki ben balkondan. Belki 1 kadeh şarabımla balkonda titreyerek oturmak istiyorum, diii mi ama?




Gelelim, bugüne, pazar gününe. Nautilus Carrefour'a gittik atayla. Vee ben yoort yedim, meyveli yoort, frozen yoort. Satıcı düşük kalorili diyerek 1 kerede kalbimden vurdu beni. Ben tüm orman meyvelerinden aldım hemen, hepsi kırmızı tonları :çilek, nar, böğürtlen... Dondurulmuş yoğurt da neredeyse krem şanti tadında...


Şimdi hemen uyumazsam, sabaha kalkarken ilkokuldaki gibi ağlayabilirim.. Buenas noches..

25 Şubat 2010 Perşembe

birazcık heves, biraz cesaret...

Barcelona biletimi almış bulunuyorum. (Üstelik bilgisayarımı da aldım sonunda, yavaş çalışmasını küçük oluşu nedeniyle kendime unutturduğum netbookum o benim :) ) İnternetten bir dolu bloga girip, bir dolu yazı çıktısı aldım. Şimdi ders notu gibi oları işe gidip gelirken fosforlu kalemlerle altını çizerek okuyorum. Bunlar yetmedi bana. Öğle arası Taksim'e gittik, Mephisto'dan "10 Adımda BARCELONA" kitabını aldım. E bu kadarı yeter herhalde. Bütün aklımda kalanlarla bir harita yapacağım kendime.

Herşey iyi güzel tamam da neredeyse 1 hafta olacak bakmaya başlayalı, otel beğenemedim bir türlü. Ve gün geçtikçe yer de kalmadığından iyice bir uyuz oldum kendime. Başından beri "Ciutat Vella" mı "Park Otel" mi diye iki seçenek belirlemiştim. Kafam müşteri yorumları yüzünden bu kadar karıştı. Bugün bu işi sonlandırmalıyım. Yoksa "Park Otel" yerine herhangi bir parkta ve bankta sabahlayabilirim!

Tek gidiyorum diye nedense panik oldum bu sefer, eski fırlamalığım kalmayalı da çok oldu. Yine de gözümü kararttım diyebilirim. Bir de annemi de kolundan çekip götüresim geldi çok.. Ama Barcelona iyi bir seçim olmayabilir, kendisine yeşil pasaport çıkarırsa bu yaz onu yurtdışına sürükleyeceğim kesin, şimdiye kadar neden yapmadık onu da bilmiyorum ya, neyse...

şimdi gitçem sonra yine gelcem

fotoğraf   http://www.flickr.com/photos/klaus_dolle/505656235/ dan alıntıdır.

19 Şubat 2010 Cuma

Ertele ertele nereye kadar?!

Aklıma gelenleri, yapmak istediklerimi, öylesine bişileri not etmeyi çok seviyorum. Genelde her yanım, tam da bu yüzden post-itlerle dolu oluyor. Çantamda ajandam olmasa da mutlaka bir not defterim olur. Bir keresinde Beşiktaş'ta Beyza ile buluşmayı beklerken Kabalcı kitabevine girmiş defterelere bakmaya başlamıştımki, nerde buluşacağımızı belirlemememize rağmen Beyzuş beni eliyle koymuş gibi buldu defter reyonunda. Bu not tutma, karar alıp hedef koyma sonra da uygulama konusunda kötü olduğum söylenemez. Aksine yazmazsam unutup halledemediğim çok şey olmuştur. Son 2 yıldır ise not defterlerimi bitiremiyorum. Hedeflerim eksik, yapmak istediklerim az. Gezeceğim yerlerden okuyacağım kitaplara, denemek istediğim tatlardan bakkal listesine kadar herşeyi yazıp harfi harfine olmasa da elimden geldiğince uygulayan ben gitti, yerine "amaaaaan yaparız, olur bir şekilde, hayırlısı hayırlısı" diyerek herşeyi geçiştiren bir ben geldi. O ben nasıl oturup bu yazıyı üşenmeden yazıyor ona bile hayret ediyorum şu an... Gülse Birsel'in geçenlerde yazısında bahsettiği mevsimsel bir durgunluk sendromu mu bu, yoksa bu durum bana yapışıp kaldı mı? Hiç bilmiyorum. Bahar bu soruyu cevaplayacak inşallah...




Bir süredir istediğim bilgisayarı ne zaman alıcam acaba? Bugün? Yarın?Pazar? Kalkıp Vatan Computer'in herhangi bir mağazasına gitmeye de takatim yok gerçekten!Bu netbook olayına takılıp kalmamın da tek nedeni boyutudur, yoksa işlemcileri rezalet! Ve Windows 7'nin Home Pre. versiyonu yerine Starter kullanıyorlar zorlanmamak için.. Öncelikleri belirlemek gerekiyor tabi bu noktada, hayatta herşeyde olduğu gibi... (Bilmiyorum neden ama bu cümleyi böyle manadar bitirmek istedim:)


Ve birkaç haftadır İspanya'ya gitmeye çalışıyorum. "Çalışıyorum" çünkü Emre ile bir türlü tarihleri kesiştiremedik. Ve görünen o ki bana İspanya'nın sokaklarında bir başıma yürümek kalıyor. Ama olsun, vize sürem dolmadan bu seyahati gerçekleştirip, defterimde buna da bir "tick" atmaya yeminliyim.

Bunlar yapmadıklarımdı. Uzun upuzun zamandan beri yapmak istediğim birşeyi -geçen postta bahsetmiştim-tamamladım veeeeeee Çağrı'nın yastıkları bitti. Sonunda! Bu akşam doğum günü hediyelerinin kargo paketini hazırlayacağım ve bunu yapmadan yastıkların fotolarını çekip buraya koyacağım. Evet inşallah!



P.S. Bu arada Mary&Max filmini izledim. Aman Allahım! Muhteşemdi, o "Dear Max" diyen çocuk sesini çıkaramıyorum aklımdan. Çok ama çok şirin bir pıtırcık o. Görüntüler muhteşem, kurgu mükemmel! Sırada La nana var, yuppi!
Fotoğraf, carlos.guerrera-flickr albümünden alıntıdır

15 Şubat 2010 Pazartesi

if I like the hit films of if...


!f İstanbul'un hit filmlerine takmış durumdayım. Lovely bones filmini izlediğimi söylemiştim, çok süper çıkmadı, enteresandı daha doğrusu. An education (aşk dersi) ve Mary&Max e ise takmıştım. Dün akşam tüm haftasonu yorgunluğuma ve sabahtan gittiğimiz Şile'de aldığım bol oksijen sonrası çarpılmama rağmen, yatağa girip aşk dersini izleyip dersimi aldım.  Bayıldım filme, başroldeki Carey Mulligan’ın tüm mimiklerine " no baby talks, no minnies"repliğine, tüm Paris karelerine hayran kaldımmm! Bir iki fotoğrafını daha ekleyeceğim galiba:)




Şimdi de akşam izlemek üzere Mary&Max filmini hazırlıyorum. Bulduğum link saçmalamadığı sürece bu akşam fragmanını izlerken delirdiğim bu filmi izliyor olacağım. Fragmanı buraya koyabilir miyim acaba?




Ve son olarak hit filmlerden izleyeceğim bir sonraki film "La Nana" yani "Dadı" filmi olacak. Yine fragmanından seçtiğim bir film.

Film konusunu burda kapatıyor ve şimdi alakasız 2 şey söylüyorum: 1.si Inglotun şu dudak parlatıcılarından artık almazsam çatlayacağım :
2.si ise Etsyde gördüğüm ve ne zamandır yok kumaşını seçeyim, yok şurasını terziye diktireyeyim dediğim Çağrıcığıma yaptığım espirik ev hediyesinin neredeyse sonuna gelmiş bulunuyorum ama bu postu okuma ihtimali nedeniyle burada yayınlayamıyorum o şirin şeyleriiii, pufff!.....22 şubatta doğum günü var o zaman göndereceğim ve sonrasında burada yayınlayacağım, söz!