30 Aralık 2010 Perşembe

yaba-daba-duuuuuuuuuuuu






































Efeniiiiiiim.... Dedik ki kristal..Dedik ki büyütüyoruz....

Çağrı bana yılbaşı hediyesi olarak kristal almış ama kristal tohumu diyelim artık-nasıl anlatacağımı bilemedim. Bu bir kit. İçinden küçük bir kavanoz toz halinde kristal, 1 tane çubuk, kristalin büyümesi için gerekli olan tablet çıkıyor. Ve elbette dilek kağıdı. Çağrı benim için "aşk" dilemiş ve bana "love" kristali almış. Hatta bu dileiğini öyle bir şekilde ifade etti ki, gözlerim doldu desem yalan olmaz.


Gelelim hazırlanışına....Öncelikle bir bardak suyu kaynatıp, kavanozun içine çubuğu koyarak işaretli yere kadar kaynar suyu koyuyoruz. Sonra içine toz kristali boşaltıyoruz. Hepsinin iyice eridiğinden emin olana dek karıştırıyoruz. Ve içine büyüme tabletini atıp, kavanozun kapağını kapatıyoruz. Bu arada kavanoz kapağının içine minik pille çalışan ışık koymuşlar. Böylece üstüne basınca 2 saniyede bir değişen gökkuşağı renginde ışıklar yanıyor!!! Ben dün kavanozumu hazırlarken dileğimi diledim ve kapağı kapattım. Kristalin büyümesi 15-21 gün sürüyor. Tam olduğunu anlayınca içindeki çözelti dökülüyor ve geriye üstünde ışığıyla kristal kalıyor. O anı heyecanla bekliyorum. Elbette yeni yılda göreceğim kristalimi ve .... :)

Bu galiba bu yılın son postu.

Herkese muhteşem bir yıl diliyorum. Sağlık ve huzur ve mutluluk dolu....
Kendime de... Ailemle geçireceğim daha nice mutlu zamanlara....

27 Aralık 2010 Pazartesi

yılın son kaçamağı

Haftasonu Bursadaydım. çağrı'nın yanında. Bu sefer o kadar çok açmıştık ki arayı, inanamadım yanında olduğuma. Yeni yılda inşallah daha sık yapılacak bu seferler, hem de karşılıklı...

Neler yaptık? Fotoğraflarla anlatayım..

Burası Koza Han.. Çok sevdim ben burayı...








Bunun adı "Volcano" . İçinden çikolata akıyor....










Bu ise "kızarmış dondurma". Sıcak kabuğunun altında buzz gibi dondurma var. Harikaaa!

Sonra taa tepelere çıktık biz. Bir koca çınarın altından Bursa'yı izledik....


Peki.... Hiç böyle bir pasta yaptınız mı siz? Cumartesi günü Hüseyin'in erken doğum günü kutlaması için pastasını çiğköfteden yaptık :))))




Bursa'ya gidip kumaşlarını görmeden olmaz dedik...

Tanıştırayım, bunlar Ada ile Tuna. Çağrının bıcırıkları... Henüz evcilleştikleri söylenemez :)))


Yılbaşı kurabiyeleri yaptık pazar günü...


23 Aralık 2010 Perşembe

boğa burcu kadınının fiziksel özellikleri


Dudaklar ön planda ve çekicidir. ( Bu kısmı benim için geçerli olmayabilir, ben anne ve babamın çizgi dudaklarını almışım çünkü)

Gür saçlı olan Boğalar,saçlarının yüzlerine dökülmesini isterler.Saçlarda genelde bukleler vardır.Alınları dardır.

Yaşları ilerledikçe yüzdeki çizgiler görülür hale gelir. (Pardon ama yaşlanıp da çizgileri görülür hale gelmeyen var mı???)

Venüs etkisi yoğun ise gözler koyu renkli,yumuşak bakışlı ve ön plandadır.Yükselen burcun bulunduğu konuma göre gözleri açık renk de olabilir.


İri ve ön planda bir çene,geniş ve basık bir burun göze çarpar. (hımm...)


Kilo almaya çok meyilli bir boğa'nın çenesi ile boynu birleşik olabilir. (Burada boynumun inceliğiyle fark atıyorum yuppi :pPp)


Vücutları dikkat çekecek derecede güzeldir.Boğalar,Venüs'ün verdiği güzellikle ışıldayan tiplerdir.
Nadir olarak çok ince ve minyon tipli olurlar. (Katılıyorum, hiç böyle bir boğa yok çevremde)


Kilo almaya elverişli bünyeleri son derece sağlıklıdır.


Omuzları geniştir.Boyun bölgeleri ise genelde kalıncadır. (Evet omuzlarım geniş ama boynum kalın değil)


Gençlik yıllarında belleri ince olsa bile,güzelliklerini kolayca yitirecek derecede iştahlı olduklarından,bir süre sonra ince hatlar yok olabilir. (Ne gençliği be güzelim ben hep böyle oldum böyle kalıcam :) )


Sıcak,çekici ve duyarlı ses tonuyla konuşan Boğalar'ın yürüyüşlerinde bir asalet ve yumuşaklık vardır.
Topmodellerin ve güzel sesli sanatçıların haritalarının çoğunda yoğun Boğa veya Venüs etkileri vardır.Koçların aceleci yapısının aksine Boğalar,davranışlarının sakinliği ve tane tane konuşmalarıyla dikkat çeker. 

22 Aralık 2010 Çarşamba

sen jorj

Bu sabah Üsküdar "Hacı Sayid"(!)pastanesinden aldığım sandviçim ile kayısı suyumu içerken pek mutluydum. Ta ki 1 saat sonrasında midem bulanıp , karnımda ağrılar başlayıncaya dek. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama olmadı. En sonunda taktım Ece'yi koluma haydi Sen Jorj yoluna..

Bu benim Sen Jorj'a ilk gidişim değil. Birkaç defa daha kendim ve arkadaşlarım için gitmiştim. Bu hastanenin çok ilginç bir havası var. (Sen Jorj, Avusturya hastanesi bu arada) Çalışanları Türk değil ama Türkçeleri gayet iyi. Kıyafetleri bildiğin Amish people gibi. Kafalarındaki kepler ve o kapalı kıyafet ve önlükler. Üstelik daha ilginci çok ama çok iyi, sabırlı ve ilgililer. Sanırsam bütün hastanedeki doktor ve hemşireler 1 kere benle ilgilenip bana "geçmiş olsun" demiştir. Bir de güzel yatak ayarlayıp koluma serumu taktıktan sonra televizyon kumandası uzattılar. Hasta olmak kötü diye kim dedi pardonn??? İş saatinde Sen Jorj'da keyif yapmış oldum. Gerçi biraz acılı oldu bu ama napalım o kadar da olacak değil mi :) Ece saolsun bana çok yardımcı oldu. Tüm hastalık paranoyalarımı dinledi ve bana saçmaladığım anlarda saçmaladığımı söyledi :) Saçmalamak bildiğiniz üzere kümülatif bir eylem :) Yalnız.... Ben hayatımda ilk defa damacanadan 1 boy küçük serumu burada gördüm. Arkadaş saat 11buçukta girdim akşam 5te bitti yaaa, yemin ediyorum bak. Zaten eat-pray-love kitabımı da unuttum ofisten acılarla çıkarken.. Kendim için değil, Ece için... Ececanla sıkıntıdan önce onun telefonundaki "kim 500 milyor ister" oynadık sonra da tvde Esra Erol 'cuğuma sardık!!!! Esracığım çok özel bir insan. Nadide bir çiçek, müstesna bir kara sinek. Saçma sapan vızıldıyor ve istiyorsunuzki elinizde bir sinek-öldürücü sprey bulunsun. Siz siz olun çalışma hayatını bırakmayın, vallahi evde patlarsınız sıkıntıdann...

Tamam bu kadar hasta sendromu yeter. Haftasonu yeni keşif restoranlarımı anlatacağım. İkisi de Kadıköy'de. İlki : La Boga. Kendisi ispanyolca bir kelime ve çalışanlarının söylediğine göre anlamı "moda". Benim bildiğim kadarıyla moda "la moda" demek ispanyolcada. Neysem.. Ben buraya ne zamandır gitmek istiyordum, sonunda kısmet oldu. Sıcak çikolatalı kek yedim. Yok böyle birşey! Daha kaşığı bastırmanla beraber içinden şelale gibi çikolata akıyor... Yanında da yoğun vanilyalı dondurma.. Missss... Ben burayı çok sevdim, ambiyans harika, çalışanlar çok şirin...Bu arada adı "moda" anlamına geliyor çünkü Moda semtinde bulunuyor. Siteleri :http://www.labogarestaurant.com/














Bir diğer yer ise daha otantik. Yine Moda'dan devam ediyoruz. Moda'da "Oyun Atölyesi"ne gelmeden Migros vardır, Modayı bilenler bilir. Oraya gelmeden küçük küçücük bir lokanta burası. Samsun Pidecisi. Ama nasıl bir pide yaaa bu... Ben kıymalı kaşarlı yedim ama aklım diğerlerinde de kaldı. O yüzden yeniden gideceğim kesindir...

Geçenlerde bahsettiğim üzere, Kadıköy Süreyyada yılın son aktivitesi "othello" balesini izlemeye gittim. Süreyya gerçekten de çok hoş bir mekan. Tarihle estetik kokuyor her taraf..



Ve 2010 yılı perdesi kapanır....

15 Aralık 2010 Çarşamba

small things


Bugün alışverişte bulduklarım.. 

Selpak "çiçek kokulu" mendil çıkarmışşşş... Nassıll güzel kokmakta bilemezsiniz.. Tam boğalar için :::)))

Diğeri ise çok güzel bir keşif.... Solo mini tuvalet kağıdı çıkarmış. Çantaya atmalık. Gördüğünüz üzere selpak boyutunda.. At çantaya.. Mekana gidiyorsun tuvalette kağıt yok sinir oluyorsun...O yüzden, ben hüper süper olduğunu düşünüyorum... Hemmen aldım tabi..

boğa burcu kadını

Böyle klasik bir başlık atmak istedim. Ne zamandır ha yazdım ha yazacağım derken....Ta taaam işte sonunda çok özel dosyamla karşınızdayım.
Ben boğa burcuyum. Dahası, yükselenim de boğa. Yani gerçek bir boğayım denilebilir..Peki...Bir boğa burcu kadını nedir, ne değildir, ne yer ne içer, ne sever nelerden nefret eder, özellikleri, pozitif ve negatif yönleri ile geliyorrrrrrr......

Hemen başlıyorum izninizle...

Yönetici Yıldızı           : Venüs (bu çok önemli, herşeyde bu venüs karşımıza çıkacak, o yüzden dersten sonra evde tekrar edelim!)
Grubu                          : Toprak (toprak burçları sabit burçlardır)
Anahtar Sözcükler      : Süreklilik
Uğurlu Taş                  : Zümrüt
Uğurlu Sayı                 : 6  (ve burada da Edinin şarkısını "sevdiğim sayıııı altıııııııııııı" yı söylemek istiyorum)
Uğurlu Gün                 : Cuma (bu boğaya özgü olmayabilir :) )
Uğurlu renkler            : Hepsi ama illa biri olacaksa yeşil (bak bu bana uymuyor aslında, ben hep maviyi tercih etmişimdir yeşile)
Olumlu Özellikleri     : Pratik, güvenilir, uyumlu, tahammüllü, güçlü değer yargıları olan, kararlı, sanata ve güzelliğe düşkün, güçlü istekleri olan, sıcakkanlı, hem maddiyata hem maneviyata önem veren.
Olumsuz Özellikleri  : Tembel, kendine düşkün, statik, inatçı, alıngan.
Boğa Burcu ünlüleri  :William Shakespeare, Adolf Hitler, Al Pacino, Cem Yılmaz, Ozan Güven,  Saddam Hüseyin, David Beckham, Jack Nicholson, Uma Thurman, Ahmet Altan, Haşmet Babaoğlu, Aysun Kayacı(???), Penolope Cruz, Audrey Hepburn, Nükhet Duru, Şebnem Dönmez, Serdar Akar, Carmen Lectra, Jay Leno, Andre Agassi, Michelle Pfeifer, Kanuni Sultan Süleyman, Ali Şen, Demet Akalın (???)

Denir ki, maskülen kodları ağır basan bir burçtur boğa, o nedenle hanımları pek irdelenmez. 
Boğa kadınları kesinlikle fiziksel bir varlıktır. Onun dikkatini çekecek yegane şey de alacağı fiziksel zevklerdir. Bunun dışında karmaşık figürlerden, yapma çiçeklerden, herkesin yapıyor olduklarından hiç mi hiç etkilenmez. Boğa kadınlarının vazoya yerleştirdiği çiçekler gerçek olmalı ve gerçekten kokmalıdır. İşte bundan etkilenir, haz duyar. Çünkü, fiziksel olarak hissettiği canlı çiçekler ona zevk verecektir. Yapma çiçekler aynı şey değildir.


Onun için yağmurun ardından duyulan toprak kokusu kadar etkileyici başka bir şey olamaz. Olsa olsa sabahın erken saatlerinde otların üzerinde güneşin ışınlarını yansıtan çiğ taneleri olabilir.

Sabun kokan çarşaflar kadar, fırından gelen yaptığı kek veya çörek kokuları da Boğa kadınlarını etkiler.



Kısacası Boğa kadınlarının doğal ve temiz kokulardan hoşlandığı sonucunu çıkartarak size bir ipucu vermeye çalışıyorum. Şayet bir Boğa kadınını seviyorsanız, mutlaka temiz kokmalı ve tıraş losyonunuzu en iyi cinsinden seçmelisiniz. Çünkü o, kokulara karşı son derece duyarlıdır ve hoş olmayan kokuların geldiği yerden tersyüz ederek arkasına bile bakmadan gidebilir.
( Koku ile ilgili yazım için http://sevgilibebe.blogspot.com/2010/09/akasya-kokulu-sabahlar.html)


Kokulardan etkilendiği kadar renklerden de etkilenir. Özellikle canlı ve gözalıcı renkler… Doğada bulunan tüm renkler onun için etkileyicidir. Tabii bu arada dokunma duyusu ve tat alma duyusunun da son derece gelişmiş olduğunu belirtmem gerekiyor. Haa bir de işitmek…

Açıkçası şunu bilmelisiniz ki, Boğa kadınlarının duyu organlarının tümü son derece gelişmiştir!!! Çünkü, fiziksel olarak algıladıkları her şeyden büyük zevk alırlar. Ve daha fazla zevk almak için dikkat kesildiklerinden duyu organları da keskinleşir.

Bu nedenle yumuşak, hafif, duyu organlarını rahatsız etmeyecek şeylerden hoşlanırlar. Giydiğiniz kazağın sert tüyleri onun derisini tahriş edebilir. Ya da dinlettiğiniz müzik gürültülü gelebilir.



O şatafatlı olandan değil, sade fakat kaliteli olandan hoşlanır. Zaten kılık kıyafetinden, hemen her konudaki seçimlerine kadar sade, pratik, işlevi olan fakat kesinlikle kaliteli seçimler yapar. Başka etkiler almadıysa, spor olanı tercih eder. Fakat, ister modern, ister klasik olsun, kesinlikle rahat ve işlevselliği ön planda tutacaktır.

Boğa kadınları Zodyak’ın hemen en tahammüllü tipleridir. Öyle kolay kolay ağlayıp sızlanmaz. Hatta ağladığını hiç göremeyebilirsiniz. İsteklerini yaptırmak için oyunlara başvurmaz.

Hoşgörü sınırları öylesine geniştir ki, bu sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini anlamakta zorlanabilirsiniz. O, diğer burçların kadınları gibi yanınızdan geçen kadına baktığınız için dırdır etmeyecektir. Hatta bunun üzerinde hiç durmayacaktır. Fakat, onun sizi kıskanmadığını düşünüp aklınızdan geçen veya içinizden gelen her şeyi yapabileceğinizi de zannetmeyin.Daha açıkçası onun hoşgörü sınırlarını zorlamaya kalkmayın. Sınırları çok geniş olsa bile sınırları vardır ve sadakat konusunda son derece hassastır. Denilebilir ki, bir Boğa kadını sadakatin dışında sizden hemen hiçbir şey istemez ! Kendisi olduğu kadar, sizi de rahat bırakır.



Bir Boğa kadınıylaıyla birlikte olmaktan daha mükemmel bir şey olamaz. Karmaşık, zorlu, sert, şiddetli olaylar karşısında bile o inanılmaz dinginliğini, sükunetini bozmayacaktır.Öylesine sakin duruşunun zorlama olduğunu sanmayın sakın. Zira o hiçbir şey için kendini zorlamaz. Riya, yalan ve oyunlara kalkışmaz. Nasıl duruyorsa, öyledir. Rahattır. Ve onun bu rahatlığı çevresine yayılır. Etrafını huzur dalgalarıyla kaplar ve onunla birlikteyken geriliminizin yavaş yavaş azaldığını farkedersiniz.


Boğa kadınının baskıya, zorbalığa tahammülleri yoktur. Hele bir topluluk içinde ona kafa tutmaktan kesinlikle kaçınmalısınız.Yoksa, o yumuşacık, sakin ve hoşgörülü kadınının aniden öylesine şiddetli bir tepkisiyle karşılaşırsınız ki, neye uğradığınızı şaşırırsınız.

Bir de iyice aklınızda tutmanız gereken diğer nokta aceleciliktir. Ve bir Boğa kadınını aceleye getirmeye kalkışmak şiddetiyle karşılaşmaya hazır olmak demektir.O ağır, fakat temkinli hareket eder. Daha hızlı olmaya zorlarsanız az önceki gibi saldırmasa bile öfkesini uyandırmış olursunuz. Ve bu durum hiç tavsiye edilmez.



O, son derece kontrollüdür.Kolay kolay öfkelenmez. Dırdır etmez, tersine hayatınızı kolaylaştırmak için öylesine pratik çözümleri vardır ki, kesinlikle sizin erkek olduğunuzu hissettirecek şekilde davranır. İpleri sizin elinize kolayca bırakıp idare edilmekten ayrıca keyif alır.Ama siz idare edemeyecek olursanız, idareyi ele almakta bir an bile tereddüt etmeyecektir. Hem de son derece güçlü ve başarılı bir biçimde.
Fakat, yine de arzusu bu değildir. Çünkü, o gerçek bir erkekten hoşlanır ve ölünceye kadar ona sadık kalır.



Bir sonraki yazının konusu : "Boğa kadınlarının fiziksel özellikleri"


Kaynak

10 Aralık 2010 Cuma

sosyal hayat güncelleniyor : yüklemeler 4/1..........

Birkaç haftadır koştur koştur neler yapıyorum:

Öncelikle izlediğim filmler:

Buna film demiyoruz, Cem Yılmaz'ın son dvd si..





Bence güzeldi.. İnsanın evde tek başına deli gibi kahkahalar atması ilginç bir deneyimmiş. Bir süre sonra " ya gülerken delirirsem?!" soruları gelmiyor değil aklına..
















Bu film eğlenceliydi. Ama yine de karar veremedim ne amaca hizmet ettiğini. İzleyenlerle üzerine konuşmak isterim.
Bu çocuk hangi filmde oynuyordu yaaa?
Solino...
Canto di Solino'yu dinlemeyenlere üzüldüm bak şimdi ;)
Bu filmin adını da "komik tesadüfler" koymak isterim bu arada..







Dün gece Akbank Oda Orkestrası ve solist Sharon Bezaly tarafından galiba büyülendim.. Nasıl bir flüt çalmaktır o, çalmadı adeta konuşturdu, sanırsın elleri sihirli, basamaz yoksa o tuşlara öyle.. Ve anladımki "gold plated" yani altın kaplama flüt göz kamaştırıyor. Zaten cennetten çıkma sesi var aletin, bir de ışıl ışıl parıldamıyor mu uzaktan..Yıllardır içimdeki flüt aşkını bir kere daha körükledi..Üstelik evde beni bekleyen-ve yıllardır bekleyen- bir flütüm varken..





Son olarak.. Beni bekleyen bir bilet daha varrr.. O da Süreyya Operası'nda "Othello" balesi... Bunu da merakla bekliyorum çünkü bale izlemeyeli çoook uzun zaman olmuştu.  Bu baleyle beraber 2010 yılı kültür-sanat etkinliklerimin sonuna geldiğimi düşünüyorum. Daha fazla atraksiyon sığdırmaya çalışmayacağım bu seneye :)

Veeeeeeee 18i haftası Cervantes 5. kurumu bitiriyorum, 25 Aralıkta Bursa yolcusuyum. Çok sevgili arkadaşım, canım kardeşim Çağrı'yı tam 1 yıldan sonra yeniden göreceğim. 2 gün için minik planlarımız var bizim.

Gitmeden...Digiturkte smooth jazz dinlerken mest oluyorum. Sevenler için : http://www.sky.fm/smoothjazz/

5 Aralık 2010 Pazar

miss italia-2

Kaldığım yerden devam..

Bir itirafta bulunmak istiyorum. Gezdiğim yerler arasından en çok seni sevdim ben Verona... Ne de güzel gözüküyorsun yukarılardan..



İlginç bir ağaççık gördüm ben Bologna'da..























Bu aşağıdaki de bir italyan içeceği adı  "Spritz". Gayet ağır birşey bu, benimki en hafif yapılmış haliydi ona rağmen acı geldi:)))



Ve dondurmalar ahh o dondurmalar!.... İşte en güzellerinden biri.. Gelatoooooo!



italya'ya notlar-2

1. İtalyan erkekleri çok yakışıklı demiş miydim :))))

2. Herrrr tarafta sarı yapraklarını dökmüş ağaçlar var. Photoshopla hazırlanmış gibiler ve ben birinin altında bankta oturmuş halde bir fotoğrafımı çektim. (totomatik zamanlayıcı)

3. Taksilere el kaldırıp çeviremiyorsun. Telefondan mesaj atıyorsun  ve en yakın taksi bulunduğu yerde taksimetreyi açarak size doğru gelmeye başlıyor. Kaç dakika sonra geleceği mesajla haber veriliyor size.

4. Avrupadaki klasik ulaşım sistemi kuralları burada da geçerli. Bileti kontrol etmek için memur geliyor ve biletsizseniz 30-40 euro civarı bir para ödüyorsunuz. Ben elbette hiç böyle bir riske girmedim! ;)

5. Evler çok katlı değil, müstakil bir dolu ev var. Kıskançlığım had safhada! 

6. Aman tanrım, nasıl bir tarım aşkı bu! Her taraf tarla dolu. Yemin ederim ki gerçek bir farmville ülkesi!

27 Kasım 2010 Cumartesi

buongiorno miss italia !

Gittim ve geldim. Mutlandım ve yoruldum. Çok güzel zamanlar geçirip neden daha önce gelmemişim diye hayıflandım. Çok fotoğraf çektim. Çok şarap içip, çok güldüm.

İtalyanın küçük daracık sokaklarında yürüdüm. Mimarisini izledim hayranlıkla. Arkadaşlarımla sokaklarda kahkalarla güldüm. Kahvaltı dışındaki öğünlerde şarap içip, değişik tadlar denedim.

Çok güzel fotoğraflar çektim.


Karar verdim İtalyayı birkaç yazıda anlatmaya... Tamamını görüp öyle aşık olmaya...


Başlayalım mı??




























Dakka bir. İlk gün iner inmez pastaneden aldığım pembe ve yeşil badem ezmeleri...mmmmmm...olsa da yesekkkk..

Pazara gittim. Şu marul-karnıbahar karışımı mı desem ne desem baksanıza şu sebzeye





Padua (padova) da bir parkta bütün sonbahar rengi yapraklar yerdeydi. Biz de manzarayı kaçırmayıp 3 kız birbirimizin fotoğrafını çekelim dedik. Yapraklar arasında savrulup poz verirken... Yorulup kenara çekildik. O arada 3 arkadaş bize yaklaştı. Tipleri tanımıyoruz ama birinin elinde teleskopik objektifli bir makina var. Biz birbirimi,zi çekerken o da bizi çekmiş. Fotoğrafları bize gösterince ağzımız açıkta kaldı, muhteşemdiler. Hemen e-mailler yazıldı, fotolar beklenmeye başlandı. Ne dersin bilok gönderecek değil mi??
Al bakalım bu da o park işte.




Aynı parkta protesto var, hem de balonlu :))



Bologna'da çok güzel bir lazanya yedim. Tadı damağımda...



Tarih, sanat ve sonbahar kokuyordu İtalya..Mis...

Son olarak kısa kısa

 İtalyaya notlar-1

1. İtalyan erkeklerine dedikleri kadar varmış. Ben ömrümde bu kadar çok yakışıklı erkeği birarada hiç görmedim ;)

2. Yemekleri gerçekten çook lezzetli!

3. Her gittiğim ülkede takıldığım şey yine çıktı karşıma. Yaya gören sürücü saniyesinde durup yol vermek zorunda. Bizimkiler hep öküz kalsın böyle lütfen! Bir gücüm olsa yasa çıkartacağım.

4. Aksanları çok keyifli. Dinlerken ispanyolcadan çıkardıklarımı anlamak daha da keyifli...

5. Her tarafta 2500 tane çöp kutusu var. Cam için ayrı, karton için ayrı, organik için ayrı, plastik için ayrı, ayrıoğlu ayrı... Çevre bilinci diyoruz...

6. İtalyanlar inanılmaz yardımcı insanlar ve Türklere çok benziyorlar. Daha medeni olduklarını hadi hep beraber kabul edelim.

7. Aynı İspanyada olduğu gibi her yerde bisiklet var. İnsanlar araba yerine bisiklet kullanıyorlar ve kullanacakları yolları var! Kıskançlıktan öleceğimmmm...

8. Oralara alışveriş yapmaya giden Türkleri gerçekten hiç ama hiç anlamıyorum! Herşey Türkiyede de var ve dışarıda fiyatlar farklı falan da değil. So, somebody please tell me?!


İtalya anlatmalarım bitsin çok özel bir dosya ile karşınızdayım :)))))))))))))))))))))

9 Kasım 2010 Salı

on kasım


bu siren....
bu ömrümde duyduğum en acıklı ses...
gözyaşlarımı hiç tutamadığım...
seni özlemeden hiç duramadığım...
ışıklar içinde uyu Ata'm...

4 Kasım 2010 Perşembe

zamanı var bu heyecan büyüsün iyice




Sevgili bilok,

Ben eskiden sonbaharı hiç sevmezdim biliyor musun? Soğuk gelecek yağmur gelecek diye sinir olurdum. Bunca zaman sararmış yaprakları nasıl görememişim hayret ediyorum kendime. Hani geçende sana bahsettiğim ofis penceremden gördüğüm manzara var ya.. O bir değişti bir güzelleşti inanamazsın al bak sen de.

Sonbahar demişken..Kaç zamandır "Yedigöller"e gitmek istiyordum. Karar verdim bu pazar gidiyorum. Katılmak isteyenler hemen söylesin bana. Fotoğrafları görünce çoook üzülebilirsiniz. Kimse gelmezse ben kendim giderimkii :)






Bu aralar iş yerinde pek bir sıkıntıdayım. gün geçmiyorki yeni bir sorun patlak vermesin. Özellikle dün çıldıracak gibi oldum. Ne gözüm gördü penceredeki bu görüntüyü, ne de kulağım çalan sakin şarkıyı. Ben de bir zamandır düşünüyordum ne yapsam da ofisteki mutluluk katsayım artsa diye. Ve ikea saolsun yardımcı oldu bana bu konuda. Hani dedim ya öbür yazıda bir procem var diye. İşte şimdi onu gösterme zamanı sana. Bunu görünce hem kendime hem Derya'ya yapmalıyım dedim hemen. Bir çerçeve aldım, derin bir çerçeve. İçine kum koydum bir de kumsal çakılları. Sonra sabah bakınca iç açacak fotoğrafları seçtim internetten bir bir. Götürüp onları yazdırdım. Ve çerçeveye koydum bir tanesini. Kumla denizle en alakalı olanını. Sonra sıkıldıkça bu fotoğraftan, değiştirilecek, yenisi konacak çerçeveye. 3 ay aynı fotoğrafa bakamamki ben :) Al bak bakalım beğendin mi...






Şimdi anlatacağım şeyden ayrı bir yazıda bahsedecektim ammavelakin bekleyemedim. Tatilleri çok severim, sevmeyene henüz rastlamadım. Ama yılbaşı nedense , her nedense başka bir anlam taşır benim için. Hayır, yeni bir yıla girdiğimiz için değil. Tüm o kırmızı beyazlar ve yeşiller, beyaz ve altın sarısı, beyaz ve gümüş süslemeler, objeler, çam ağaçları, çam ağaçları süsleri, yılbaşı masaları, yılbaşı hediyeleri, yeni yıl şarkıları, süslenmiş sokaklara yağan kar, yılbaşında istanbul ve newyork fotoğrafları, yılbaşı filmleri... Bu noktada "noel" kavramını kıskanmıyorum desem yalan olur. Ben bu hissi kuvvetle muhtemel annemden almışım...Çünkü o da aynı heyecana kapılıyormuş. Muş çünkü sonradan öğrendik karşılıklı hislerimizi...Ve tüm bu hislerim aksine her yılbaşı gecem güzel geçti diyemem o ayrı :) Ama hepsi için çok güzel planlar yapmıştım o da ayrı :) Bu yıl için de var o apayrı :))))

Dün Nautilus Carrefourdaki Boynerden içeri girince ilk yılbaşı kıvılcımı düştü içime! Her tarafta yine o süsler o renkler... 1 saat aralarında dolaştım. Sonra da kendime erken yılbaşı kutlaması için noel geyiği aldım.


O da ofis masamdaki yerini aldı...

Bu haftasonu çok heyecanlı olacak benim için. Hem İtalya'ya götüreceklerimi hesaplayacağım, hem de Yedigöllerde fink atacağım. Lütten soğuk olmasın İtalya ve güneşli olsun bu pazar.. Keyfime diyecek olmasın. Lütten.

2 Kasım 2010 Salı

banana pancakes

29 Ekim Cumhuriyet bayramının getirdiği tatil dolayısıyla soluğu İzmir'de ailemin yanında aldım. İzmir'e her gidişimde yeni birşey keşfedip, "acaba dönebilir miyim " sorusuyla yüreğimi hoplatıyor sonra "yook ben İstanbuldan ayrılamamkiiii" diye yeniden şehrime dönüyorum.

Amma velakin...Bu gidişimde sanki yeni zaafımı bilircesine beni kalbimden vurdu İzmir. Mavişehir'de taypark isimli yeni bir mekan açılmış. Makinam olmadığı için çekemedim fotoğraflarını. Ahh çekebilseyim, burayı şenlendirecektim o renklerle!!! Her taraf çiçek dolu bu birrrrr, rengarenkler!! İkincisi ise isminden anlaşıldığı üzere taylar ve atlar var. Üstelik midilliler!!!! Bir önceki yazımla galiba tüm midillileri çağırdım ben kendime. 1 tane tay 2 tane de mini mini midilliler vardı ve internette bulduğum bir fotoğraf, oradaki şirinlerden birine çok benziyor hemen koyuyorum bak buraya. Öyle tatlılarki... Gelip kafalarını uzatıp kendilerini sevdiriyorlar, çok evcil ve sakinler.. Daha doğrusu ben öyle sandım :) Sonradan şahit olduklarım o kadar da sakin olmadıklarını gösterdi bize. Ben tayları severken bir de baktım karşıda bağlı bir golden köpek var. Dünya tatlısı açık sarı renginin üzerine , onlara en çok yakıştırdığım kırmızı tasmalardan da takmışlar. Fakat bazı yerleri sınırladıkları için goldenın yanına ulaşamadım. Ben de ulaşabildiğim yerden çığıra çığıra sevmeye başladım. Ben öyle sevince çıldırdı yavrucak ve en sonunda çalışanlardan biri tasmasını çözdü. O nasıl bir koşma! Üzerime 4 nala geldi, çok uzun zamandır görmediği kardeşine sarılır gibi kucağıma atladı. Uzunca süre seviştikten sonra ( ben de o gün krem kırmızı giydiğimden çok şirin olmuştuk:) ) köpeciğin ilgisi atlara kaydı ve onların yanına seğirtti. Bu bizimki atların toprağıyla oynaya onları eşeleye dursun, bu benim fotoğrafını koydum midilli bunu gördü. Ve bildiğin gözü döndü. Alanın en ucundan köpeğe doğru koşuyor ve teğet geçerek çalım atıyor. Bizimki de delice korkuyor ama kumla oynamaktan da alamıyor kendini... En sonunda öyle bir korkarak koştu ki kucağıma, baktım kalbi gümgüm çarpıyor. Ama yine de tek gözü de kumlarda :))))
Benim de olacak mı atlarım goldenlarım??? Bir çiftliğim olacak mı? Evettt, onları çok seveceğim hem de... Bütün zamanımı onlarla ve bahçeyle geçireceğim...

İtalya'ya gitmeme çok az kaldı. Bu aralar okuduğum bloglarda hep italyaya rastlıyorum. Algım değişti belliki... Her tarafta bir "gelato" muhabbeti, fotoğraflarıdır gidiyor. Görürsünüz 5 külahı aynı anda elime alıp, şapırdatarak yemeyen...

Küçük bir projem var. Minik ama şirin birşey. Çarşambadan sonra başlayacağım yapımına. Mutluluk damlası..



Mutlu bir salı günü diliyorum!
Kaynak

27 Ekim 2010 Çarşamba

disiplinlerarası aşk

Neler diyeceğim neler... Yapacaklarımı sıraya koyma çabasındayım. Kafamda yine tilki kuyrukları..

1. Kapadokya' ya gitmek için çıldıran birisi varsa o benim! (iç sesim "bunu sevgilimle yapmak isterdim" diyor ama hiçbir önemi yok)

2. Meditasyon yapma isteğimin giderek arttığını görüp, kendime bir yer buldum. Hatta İzmir'de de şubesi olmasın mı buranın???! Annem de gidecek, gezilerinde birleşeceğiz sanki, çok zevkli olacak sanki...

3. Cervantes'te tanıştığım çok sevdiğim arkadaşım Derya ile yaptığımız felsefik konuşmalar, mailleşmeler, hayatüzerinekonuşmalar-söylenmeler-dönüp kızıp sonra yeniden sevmeler gittikçe daha güzel bir hal almaya başladı. Hedonistliğe doğru kaymaktayız!


4. Atlara olan sevgim katlana katlana büyüdü. İlkbaharın başında ama en başında hatta belki şubatta şaha kalkacağım duyurulur. Kahkülleri benimkine benzeyen bir midilli bulmam çok zamanımı almayacak :))

5. Dans hayatımdaki ennn ama ennn güzel şeylerden biri. Dans etmeyi bırakınca solacak bir çiçek gibi hissediyorum kendimi. En yorgun anlarımda dans derslerine koşarak gidiyorsam, ders bitince keşke bir bu kadar daha olsaydı diyorsam, sabah uyandığımda hatta asık suratlı olduğumda aynanın karşısında temel adımları yapıyor ve sonra kendimi gülmekten alamıyorsam... Hiç çıkma hayatımdan dans!



6. Ofisteki koltuğumun yanıbaşındaki pencereden her gün 1 kareyi izliyorum. Karşımdaki çalılık ya da herneyse işte ondan sarkan dallar sarı-kırmızı-turuncu tonlarının her gün daha değişiğini daha farklısını gösteriyor, beni benden alıyorlar. Fotoğrafını çekince renklerim istediğim gibi çıkmıyordu, ta ki bugüne kadar...





7. Bu sabah kalktığımda televizyon açıktı. Atatürk'ün sesinin kayıtlı olduğu kasetler bulunmuş. Onun yürüyüşünü gördüm, ses tonunu dinledim, tavrını inceledim. İçime bastım bastım çıkardım.. Cumhuriyeti kuran adamı gözlerim dolarak izledim.. Mutlaka izlemeli, görmelisiniz...

24 Ekim 2010 Pazar

karma-karışık...

Pazar günlerini çok severim. Bu sabah çok iyi uyanmasam da bu böyle..

Yazacak birkaç gündem maddesi var, onun için geldim .Bu ilk paragrafı Fox Tv de yayınlanan "Yer Gök Aşk" dizisine ayırıyorum. Bilmeyenler için: Havva ile Toprak iki kız kardeştir ve zengin çocuk Yusuf her ikisine de aşık olacaktır.  Bir sonraki bölümü başlamadan googleda fragmanını aratıyorum. Ve aynı milliyetteki yorumlar gibi komik ötesi yorumlar okuyorum. Türk milleti diziyi izlemiyor, adeta yaşıyor. Ama bir yorum varki bunu yazmazsam çatlarım :

" Arkadaşlar Yusuf ile Havva yakışıyor, Toprak ile olsun diyenleri gerçekten anlamıyorum. Havva alımlı güzel ve zeki bir kız, Toprak ise ezik. Bir de gelmiş Toprak ile Yusuf sevgili olmazlarsa, ben bu diziyi izlemem diyorlar. Sanki yönetmen sizi mi dinleyecek!! Biz diyor muyuz Yusuf Havva ile olmazsa izlemem diye?? Yusuf ve Havvacılar toplanın, gösterelim kaç kişi olduğumuzu!"

????????????????????????????!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Öyle çok güldümki  anlatamam. Yazık...Nasıl dertlenmiş belli değil... Trajikomik... :))





Birkaç gün önce ne oldu...Facebookta bir uygulama vardı "Kıvanç'ın mavisi hangisi" adında.. Mavi Jeans in sayfasını "like" ediyorsun ve 3 hafta boyunca verilen seçenekler arasından Kıvanç Tatlıtuğ'un hangi kıyafetleri seçtiğini tahmin ediyorsun. Haftada 2 seçim yani toplamda 6 seçim yapıyorsun. Kazanırsan, 150 ytl mavi hediye çeki ya da Kıvanç için seçtiğin kıyafetler senin oluyor. Ben kazanamadım. Ama cuma günü kargo ile Mavi Jeansten bir paket geldi. İçinden değişim kartıyla beraber, She IStanbul yazılı tişört çıktı... Çok mutlu oldum. Sürprizlere bayılırım ben....Bu jest için Mavi ye teşekkürlerrr :)





Haftaiçinde Eminönü'ne gittim. İstanbul'un heryeri ayrı güzel.. Eminönünde öyle değişik ayrıntılar, büyülü renkler, insanlar varki, bir daha izledim hayran hayran bu şehri...Yerde suyun içine renkli taşlar koymuşlar.. Doğal taş... Nasıl güzel renkler bir bakın, mavi-yeşil tonları...




Son olarak...Son zamanlarda insanların ağzındaki "gusto" lafı nedir allahaşkına?????? Ne kadar saçma göründüklerinin farkında değiller mi?

21 Ekim 2010 Perşembe

istanbul pas constantinople

En sevdiğim şarkı bu sıralar!!!

http://fizy.com/#s/1lujx1  :   istanbul pas constantinople

Ayşe ve Ayhan Sicimoğlundan...

Yoğun bir zamanın ardından yeniden yüzümü göstereyim dedim. Herşey yoğundu, iş, sosyal hayat ve diğerleri..Hatta sağlık bile! Atalay sayesinde küçük çapta bir sarılıkolduğunusanma hadisesi yaşadık da... Neyse ki herşey bitti gibi. Şimdilik.

Vizemi aldım. En çok bunu bekliyordum, arkama yaslanmayı ve valize ne koyacağımı düşünmeyi......Biletim ve vizem var ne de olsa :) İtalyadan sonra çok güzel bir post yapacağım buraya. Söz z z!


İtalya demişken...Eat, Pray, Love filmine giderek uzun zamandır yapmadığım bir şeyi, sinemada film izleme ihtiyacımı karşıladım. Film gerçekten güzeldi. Amerikan yapımı olduğu belli ama keyifli, enerjik ve umut doluydu bence. Klasik herşeyini bırakıp gitme ve aşkı bulma hikayesi, evet, ama anlatımın güzelliği, mekanların güzelliği bence bu fikri törpülemişti ve avrupa sinemasına kayan görüntülerle bezendiğinden puanını yükseltti gözümüzde.Görülmesi tavsiye edilir... Ruhunu az da olsa kendime benzettim Julie Roberts'ın oynadığı karakterin.


Kitap... Tesadüflerle dolu bir karşılaşmam oldu bu kitapla, bir değil birkaç..Ve işte şimdi elimde... "Evrenden Torpilim Var" Yavaş yavaş okuyorum bitmesin diye. Sindire sindire. Şiddetle tavsiye edilir, olumlu enerji yaymak isteyenlere. Bu muhabbet uzun süredir dillerde olduğundan, enerjiler, pozitifler havada uçuştuğundan ben yanaşmamıştım bunlara hiç. Ama bu, dedim ya tesadüfler eseri durup durup "beni al" (beni seç beni seç  :)) diye bağırdı. Haklıymış. İyi ki de beni seçmiş :)

Gitmek..Duygusu yine düştü mü içime? Yine sığamıyor bu can bu bedene :) Sakinleştiriyorum kendimi bayrama kadar, biletim elimde, "gelirken ne istersiniz"diye sorduğum canım arkadaşlarımın yanına varana kadar... Ne istediler peki? Biri flamenko ayakkabısı öteki kaşar peynir.. Pıtırlarrrr.... :)


Sonbaharın geldiğini söylemiş miydim?