23 Nisan 2009 Perşembe

ondan bundan şundan...

Bugün çok hareketli ve keyifli bir gündü. Ama içim sakin ve dingindi. Çok huzurluydum bilmem neden...



Bugün Elif Şafak'ın kitabı-AŞK_sonunda bitmiş bulunuyor. Her zamanki gibi üslup,kurgu ve anlatım muhteşemdi..Tılsımlı kadın....İçim nasıl kıyıldı sonunda anlatamam... Herkeşlere ısrarla tavsiye ediyor Elif Şafak'ı yeni kitap yazmaya teşvik ediyoruz....Tabi son sayfalara gelince beni bir telaş sardı, vapurda işe giderken ne okuyacağım diye...Hemmen Kadıköy Alkım Kitabevine attım kendimi ve 2 kitap arasında kararsız kaldım. Acaba little books serisinden Reha Çamuroğlu'nun "İsmail" kitabını mı almalıydım yoksa Cervantes sınıfından İrem'in tavsiye ettiği "Tanrının Doğum Günü" kitabını mı??? İkisini aynı anda alarak heyecanımı rendelemedim. "İsmail kitabını hızla okursam diğerini hemen okumak bana hediye olsun"dedim:) Elif Şafak bitti diye mutsuz olmuştum ve fakat yeni bir aşk ısmarladım kendime eskisini unutmak için :)) Eee ne yapalım yalan yok, Elif Şafak'ın yerini tutmuyor hiçbiri...Ve kitaplarla ilgili son olarak, Cervantesin 2. kuruna geçebildiğim için:), Aula 2 ders kitabımı da almayı unutmadım efenim...Heyecanla bekliyorum şakır şakır İspanyolca konuşmayı..



Vakti zamanında boncuklara sarmıştım. Hala 2 ayda bir uğrayıp boncuk alıp gelip evde kendi kendime bir şeyler üretiyorum. Üniversite zamanlarında Medoşla beraber çok yapardık. İşte o zamanların birinde kendime tesbihşeklindeamadeğil bileklikbilezikherneyse yapmıştım. İşte bu bileklik pek bir beğenildi,siparişler alındı ve bu siparişleri veren babam,erkek kardeşim ve erkek arkadaşımdı. Herhangi bir kız da çıkmadı "ehende ben bunu beğendim bana da yap" diyen... Neysem bence gayet hoş oldu bu yeni yaptıklarım. Yalnız bir tanesini tesbih yaptım,33lük. Hatta hepsinden çok onu beğendim, kendi kendime sulanıp durdum ama ne kolye olur ondan ne bileklik.. Bu yüzden 3 kişiden biri nasiplenecek..Talihliyi merak ediyorum...




Kadıköy Alkım'ın içinde mini bir Kahve Dünyası var ve mini olmasından dolayı ne zaman gitmek istesem yer bulamadan dönüyorum ki bugün de farksız oldu. Ama canım öyle bir Türk kahvesi çekti kiii sormayın gitisn bir de aklıma Kahve Dünyasının içeceklerin yanında getirdiği drajeler gelince, biraz durup yer boşalsın diye beklemeye karar verdim. Baktım kimsenin kalkacağı yok, ben de 200 gr. draje satın alıp koşarak eve geldim:) Hemen kahvemi yaptım yanına drajelerimi koydum, özenti ama mutluydum:) Arka fona ise Yansımaların ennsevdiğim albümünü koydum Bab-ı Esrar, ki ennsevdiğim şarkısı "yakamoz"dur.Milyar kez dinlemişimdir, bıkmamışımdır.


İçim mutlu mutlu oturdum. Pencereden dışarıyı izledim. Geçen Cihangir'e gittiğimde aldığım kaktüs misali haftada 1 su isteyen beni yormayan cimcimemi suladım.. İçimi ısıttım. Sevdim bugünü...

15 Nisan 2009 Çarşamba

If the target fails...


ben bişi buldum!

Dün meggycik bize kalmaya geldi. Akşam yemeğinden sonra internette bakınırken ilginç hediyeler satan sitelerden birinde takıldık veeee şu fonksiyonel terliğe denk geldik!



Bu terliğin adı "nude sandals" yani çıplak terlik! Çıplak çünkü parmakarası yapacak plastik-kumaş herneyse yok. Terliğin üstündeki tabakayı kaldırıp bu sağlığa zararlı olmayan suya dayanıklı terliği topuğunuzdan parmak ucunuza yapıştıyorsunuz ve ayaklarınız üstsüz güneşleniyorlar! Bayıldım....



Liseden beri enn caanım arkadaşım -Çağrı- nişanlanalı birkaç ay oldu. Düğünü 15 Ağustosta olacak. Herkesten çok ben heyecanlıyım. Geçenlerde kuaförüm Özkan'a düğün İzmir'de olacak saçımı sana yaptıramayacağım diye söylenirken, bana kilit bir soru sordu. Çağrı'nın nikah şahidi kim olacaktı? Kalbim gümp gümp atarak hemen Çağrı'yı aradım, uyuyomuş kız uyandırmışım bi de üstüne azar yedim "sence kim olabilir Melike?!". Ben elbette ben tabikiiiiiiiii. Nikah şahidi Melikuş. Neysecim, dün işte o siteden bu siteye bakarken Swarovsky'de güzel bir yüzük beğendim Çağrı için.. Onu buraya her ihtimale karşı koymuyorum. Ama sitede bulduğum usb nin fotosunu koyacağım. Artık herşey usb olmuştu..

9 Nisan 2009 Perşembe

çok şey geldi aklıma...






Beşiktaşa her gidişimde çarşının ortasındaki petshopun önünde dikiliyorum. Çook şirin hayvanlar vaar. Genelde kalabalık oluyor önü. Yalnız beni hayvanlardan çok cezbeden şey dükkanın sahibinin hayvanların kafeslerinin üzerine yazdığı yazılar mesela:



" Ördekler için üzülmeyin, yemleri ve suları saatinde verilir"

"Bu köpeklerden almayın sokakta aç gezen binlerce köpek var.."


Çok hoşuma gidiyor. Her gidişimde yazılar değişmiş oluyor. Her ne kadar hayvanlar satılıyor da olsa belli ki öncelik hayvanların yaşamına verilmiş..Hoş bir düşünce..



Bugünün key pointi lost dizisinde neler olacağı. Fazla heyecan ve panik yaratıp bir sitede ilk 3 dakkasını izledim ama yüreğim kaldırmayarak kapattım. Akşama iyi çözünürlükte izleyeceğim..Patience... Sonrasında ise yeni aldığım 3 filmden birine isabet edecek piyango. El violin(keman)-ispanyolca-, La ragazza del lago-italyanca veya Jeniffer Anistonun bir filmi var hayvanlarla ilgili o.




Son olarak...İstanbul Modern'deki gölge konulu sergi kaçırılmamalı. Kara Walker harikalar yaratıyor!! En kısa zamanda kara kalın bir karton bulup çalışacağım!

Farkında Olmalı İnsan...

Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı KapalıOlduğunu,
Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorumİşte!' Dercesine Apaçık Kaldığını
Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını
Fark Etmeli
Baskın Yeteneğini
Fark Etmeli Sonra.
Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda ÇöplükteAma Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
Fark Etmeli.
Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Fark Etmeli.
Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini,
Ama ArkaSokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken EkmekKırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür.
CAN YUCEL

8 Nisan 2009 Çarşamba

Life is a cabaret!...




Geçtiğimiz akşam şehir tiyatrolarında çalışan arkadaşım sayesinde "Cabaret" isimli yeni sahnelenmeye başlayacak olan oyunun galasına gittik Emreyle. O kadar keyifli bir akşam geçirdikki anlatamam...



Cabaret, oyuncularından ses düzenine, yönetmenden ışıklandırmasına kadar çok titiz bir ekip barındırıyor elbette sonuç muhteşem!


Başrol oyuncuları -ki kokteylde tanıştım çok mütevazı ve sempatikkkk insanlar- Mert Turak ve Senan Kara sahnede harikalar yaratıyorlar. İkisinin de enerjilerine hayran kalmamak elde değil. Öyle ki oyun sonrası sanki salona takla atarak geleceklerini sandım. Yerinde bir türlü duramayan Senan, komunist karşıtı aşkına(!) "nooooooolurrr nooooooooooooooooooolurr" demesiyle Mert ise "wilkommen,bienvenue,welcome" şarkısıyla aklımda kaldı... Müzikli oyundan çok bir Broadway müzikalini andırıyordu sahnede tanık olduğumuz koreografiler ve orkestra...(Ki Broadwayde de sahnelenmiş) Kostümler gözalıcıydı özellikle de Senanınki..Zaten oyunun broşüründe tasarım eskizi de yer alıyor.



Oyunda Berlin'de ikinci dünya savaşı öncesi toplumsal durumdan bir kesit aktarılıyor. Nazilerle komunislerin, nazilerle yahudilerin, nazilerle diğer insanların ilişkilerine değiniliyor. Elbette sadece dünyayı yaratmış havalarındaki naziler anlatılmıyor, günlük, sıradan olay ve ilişkiler de mizahi bir dille ele alınıyor.



Oyun sonrası kokteylde İstanbula geldiğimden beri gördüğüm ünlü sayısı kadar sanatçıyı birarada gördüm :) bir kısmıyla da tanıştım.. Ama özellikle şu sıralar çok ünlü olan bir sanatçıyla tanıştım ki en çok ona sevindim galiba:) Ve fakat o benim aklımda yeni dizisiyle değil lise yıllarımda izlediğim bir dizide canlandırdığı karakter ile kaldı.. Sıdıka... Hasibe Eren yani..


Gecenin ilerleyen vakitlerinde ertesi gün işe gideceğimi düşünerek bu büyülü atmosferden çıkıp eve yollandım ama evet bildiniz aklım orda kaldı...