23 Eylül 2010 Perşembe

sahne tozu

Tiyatro müptelasıyım. İzleyeyim, gideyim o koltuklarda oturayım, sahneye çıkayım,prova izleyeyim, tozları yutayım falan filan bir sürü şey. Sezon açıldı haberiniz var mı? Şehir tiyatroları, devlet tiyatroları perde açtı! Ve ben ilk biletimi aldım.

Bir oyuna gitmeden önce 3 şeye bakarım:

1.Kim yazmış, kim yönetmiş
2.Kimler oynuyor
3.Konusu

Üniversite yıllarından beri bu böyle. Genelde Kadıköy tarafından şehir tiyatrolarının,Taksim'den devlet tiyatrosunun broşürü alınır, gidilecekler işaretlenir. (Taksimdeki sahne artık yok bu arada) Artık yıl içinde kaçına gidebilirsem giderdim. Hala değişmedi bu durum.Sadece Üsküdardaki sahne evime bayağı yakın, bu daha bir güzel oldu. Asıl diyeceğim şey ise şu... Yıllardan beri baktığım bu broşürlerde, hep bir isim çarptı gözüme: Işıl Kasapoğlu. Başta bilmiyordum sonra sonra aşina oldum. Hangi oyunu yönetse muhteşem, ismi neye karışsa şaheser! Birkaç gün önce yeni oyunlara bakarken, devlet tiyatrosunda -Cevahir sahnesinde- bir oyunu yönettiğini görünce hemen atladım aldım bileti. Oyunun adı "Profesyonel". Gene harika bir iş çıkardığına eminim, ki oyuncuları da gördüm yine iyi isimler, hatta televizyondan tanıdık yüzler..

Tiyatro biletleri ne kadar biliyor musunuz ?

Devlet Tiyatroları  http://www.mybilet.com/dtgm.php

Tam      10 yetele
Öğrenci 6 yetele

Şehir Tiyatroları    http://bilet.ibb.gov.tr/frame.asp

Oyun KategorileriTam Biletİndirimli Bilet
Müzikal Oyunlar8.00 TL6.50 TL
Yetişkin Oyunlar7.00 TL5.50 TL



Ayıp vallahi, gidin görün :) Şehir nimet dolu, millet evde oturup çekirdek çitliyor aptal kutusuna karşı... Sevmeyenler müzikale gitsinler...Hem Şehir tiyatrolarında izlediğim muhteşem oyunların ismini yazayım size

  • İstanbul Hatırası
  • Kabare                       (Bu oyunla ilgili yazı yazmıştım)
  • Tarla Kuşuydu Juliet  (Konusu: Romeo ve Juliet kavuşsaydı ne olurdu)
  • Lüküs Hayat               (Söylemeye gerek var mı)
Bunların hepsi müzikal. Hepsi de birbirinden güzel..

Elbette kendime de liste yaptım bu sezondan.. Ama açılış çook güzel olacak!

20 Eylül 2010 Pazartesi

akasya kokulu sabahlar…
























Koku bir tutku gibidir bende. Bir tarih.Ya da bir kimlik. Tanıma içgüdüsü..Hayvanımsı bir şey.

Yemeği, çok ayıp ama, ağzıma alacağım lokmayı, koklarım ben. Tanıyanlar bilir ve güler halime.  
Kokusu iyi gelmeyip,tadı iyi gelen;  kokusu kötü gelip, tadı iyi gelen yok değil ama çok az şeye rastladım şimdiye dek. Sırf kokusu güzel geldi diye denediklerim var mesela…

Koku hafızası diye bir şey var. Tıpkı “koku” filminde olduğu gibi şişelemek istediğim kokular var zamana kitlemek istediğim anları çağıran, çağrıştıran.. Geçtiğim sokakları, yürüdüğüm yolları, kumsalları, saçlarımda rüzgarı, tende kumla karışık güneş yağı kokusunu… Denizle karpuzu, havuzla klor kokusunu…

Mutfakta koku üstüne koku..

Salata yapıyorum ya..Nanenin kokusu rokaya karışır, dereotu bir de salatalık.

Canım tatlı çekti gece yarısı…Sütlü pirincin üstünde tarçın kokusu…

Üstüne kahve kokusu…

Bahar mı geldi? Hanımeli, yasemin kokusu..çam kokusu..

Soğuğun, kışların da bir kokusu var, bilirsiniz mutlaka..

Bir de anne kokusu var. Mis kokulu. En güzel kokulu.

Başka başka…Bir işi yaparken başka bir yerden kötü bir koku yükselirse, o işle bağdaştırır beyin o kokuyu.. O eylemleri çirkin kılar..

İnsanları da..kokularıyla tanır, ayırt ederim. Kokuyu alınca onu, onu görünce kokuyu anımsarım.
   
Unutursam birinin kokusunu, onu da unutmuşum demektir. Bu neyin kokusu diyorsam artık, anla ki…uzak artık…

Fotoğraf  kaynak

16 Eylül 2010 Perşembe

oburcuk

Blogu bir hızla açtım ki yeni yazayım diye, sayfa açılana kadar ne yazacağımı unuttum iyi mi! :) Neyse, şimdi hatırlamışken hemen yazmak istiyorum.

Yurtdışında gazete boyutlarını biliyorsunuzdur. Otobüste ve diğer toplu taşıma araçlarında rahatlıkla okumalık. Bizim gazeteleri ise otobüste okumak imkansız, ya da hep aynı sayfayı okuyacaksın. Yanlışlıkla sayfayı çevirmeye heves edersen, ya kursağında kalır ya da yanındakini bir güzel ezersin. Bir de hah tamam yaptım derken sayfa katlanır, gıcık olursun. Gazeteyi buruşturup atasım gelir benim öyle zamanlarda.

Kitap içinse şöyle bir durum var.. Yolda okumayı çok severim ben. Pencereden bakmadığım ya da uyumadığım zamanlarda mutlaka okuyacak birşey olmalı.. Çok beğeniyorum bir kitabı, gidiyorum alıyorum..Ama öyle bir boyuttaki taşısam sürekli, hem hamallık hem de gelen geçen bakıyor ansiklopedik bir insan mıyım diye.. Çanta saplarımın koptuğunu biliyorum ben ya!..


Ve fakat...Bir zaman önce, bir güzel insan cep kitaplarını çıkarttı ortaya..Genel fiyatı 10 yetele olan bu kitaplar önce pek ilgimi çekmedi çünkü saçma sapan kitaplar basılıyordu. Fakat sonra Ayşe Kulin, Kürşat Başar derken iyice yaygınlaştı. Öyle mutlu öyle mesudum ki anlatamam...



Dün gidip Alkım'dan bu fındıkkurdu kitaplardan aldım. Selim İleri'nin hiç kitabını okumamıştım daha önce. Diğerlerinden daha şirin görünen bu kitapçıklara Selim İleri'nin "Oburcuk Mutfakta" kitabının eklenmesi şahane olmuş...


Bu arada ben de bir oburcuk olma yolunda ilerliyorum :)

13 Eylül 2010 Pazartesi

öhöm..bir-ki..cennetten yayın yapıyorum :) )

Siyasete bulaşmayan bir yazı yazmak istiyorum. Canlar sıkkın bu konuda yeterince.....

Geçen akşamki basket maçında havalara o kadar çok fırladım, fırladık ki bugün başka şeyler olacağına dair umutlarım artmıştı.. Neyse diyorum -içim katılmasa da....


Bayram tatilinde kırmızı rugan ayakkabılar giyemeceğim bir yere gittim ben ailemle... 4 kişilik geçirdiğim zamanların verdiği o haz şahane... Bir sonraki ailecek olacağımız günü düşlemek, edeceğimiz sohbetleri hayal etmek gibisi yok... Bu hayattaki en önemli değer benim için aile, ailem...

Çok açık söyleyeceğim, bu kadar iyi bir yer beklemiyordum ! Gerçekten...Kazdağları'na eski adıyla "İDA" ya gittik biz. İstedikki ormanın içinde, dağın ortasında bir yerler bulalım. http://www.iliadahotel.com/ . Burayı bulana kadar canım çıktı desem abartmış olmam. Türlü türlü siteler dolaşıp, yorumlar okudum. Ama doğru düzgün bir yer bulamadım. Çoğu zaman doğallık yapacağım derken düşük kaliteyi seçmiş otellere rastladım. Üstelik birçoğu da dağın yakınındaki ilçelerdeydi, dağın eteklerinde değil. İliada hotelin sayfasını açtınız mı? Ben açtım ve incelemeye başladım. O sırada içeriden muhasebe çalışanı arkadaş gelip, aa nerden geliyor bu ses diye pencereye yöneldi, sonra pencereden gelmediğini düşünüp "beni mi kandırıyosun?" dedi :) Nasıl yaaa diyerek hala pencereye bakan ben, sonrasında hoparlörlerimden sesin geldiğini anladım hayal kırıklığıyla :) Arada açıyoruz siteyi sırf o sesi dinlemek için.


Bu kadar girizgah yeter. İliada hotelin sayfasında ne görüp ne duıyuyorsanız gerçek!!! Hatta daha fazlası... O kuş seslerine cırcır böcekleri, kurbağa sesleri, eşek sesi, at kişnemesi, tavuk gıdaklaması ve köpek havlaması, kedi mırıltısını da ekleyin lütfen. Müzik yok, doğa var. Her tarafta minderler, salıncak ve hamaklar. Etraf sadece yeşil... Söğüt salkım altına atılmış koltuklar... Havuz var bir de boyuna bakmadan.. Çevresinde rengarenk, klip çekimlerini hatırlatan şezlonglar...




Küçük çapta bir cennet galiba diyorum girince. Şehir beni o kadar geriyormuş ki, ilk gün hamakta yatıyorum ama kaslarım bana mısın demiyor! Öyle bir sıkmışımki her tarafımı, yok , açılmıyor Allah açılmıyor! Mindere yatıyorum, salıncağa biniyorum yok yok yok ! Yorgunluk ağır bastı, uyku modunu seçtim. Ertesi gün kuş cıvıltısıyla uyanmam yalan değil. Buranın gerçek olduğunu kendime hatırlatıyorum ara ara. Havuza girip iki kulaç atıyor, minderde bir sağa bir sola dönüyorum. Ayakkabı, çorap ne varsa çıkarıp atıyorum. Çimlerde yalın ayak dolaşıyorum, taşlara basıyorum buzz gibi..Hava da şansımızdan o kadar güzel ki...


Annem bir minderde, babam bir, ben bir... Babam eliyle havayı, gökyüzündeki bir noktayı gösteriyor. Bakıyoruz nokta harekette.. O bir kartalmış ve kartallar yüksekten uçar! Ne yüksek ama..Gittikçe zorlanıyor onu takip etmek...


Öğle saatleri yürüyüşler düzenleniyor-trekking. Ayakkabısını giymeyen yarı yolda kalıyor. Yolun ortasında piknik miknik derken, oturan kalkamıyor, kalkan yürüyemiyor :)) Durup mola verdiğimiz yerde, dağotu adaçayı içiyoruz bir parça soluklanıp. Yol uzun, parkur zor. İkinci trekking gününde ise uzunca bir yol katediyoruz. Kocaman çamların, söğüt ve kavakların arasında tek sıra yürürken, Lost dizisinden bir kare gibi olduğumuzu görüyorum. Bacaklarımı çize çize geçiyor dallar. Derenin kenarında kurbağalar ciyak ciyak -vrak da olabilir bu ses emin değilim :) Yol öyle bir yere çıkıyorki, nutkumuz tutluyor, bir yandan fotoğraf çekiyorum nehrin kenarında, bir yandan ördek besliyorum. Dönüş vakti yine sızlanmalar, pikniğin dolduruşuna gelmiş midelerle...




Otelde yapılacak o kadar çok aktivite varkii... Yok artık dağın ortasında ne yapılabilirki sorusuna süper kapak olacak cinsten. Şöyleki... Havuza girip, minderlerde yatılıyor, salıncakta sallanıp, hamakta geriniliyor, dev satranç takımları, kağıt, okey ve tavlanın yanı sıra bisiklet sürebiliyor, ata binebiliyor, paintball oynayabiliyor, ava çıkabiliyorsunuz. Başka? Okçuluk da var... Her akşam başka bir temalı aktivite oluyor.. Bir akşam sıcak şarapla gönlünüzü eğleyip, öteki akşam şiir okumalarına katılabilirsiniz.Bütün bunların hiçbirini yapmayıp sadece birini yaparak mest olabilirsiniz. Ama birşey varki eğer onu görmezseniz, hissetmezseniz çok pişman olursunuz. Doğa ! Dağdan toplanan mantarlarla yapılan çorbadan içmek, dağın kendi suyundan içmek..Paha biçilmez.. Ağaç isimlerini, çiçek isimlerini öğrenmek, kurbağalarla sıçrayıp, kaplumbağalar gibi yürümek.. Ağaçlardaki dev mantarları görüp, horozları, tavukları, ördekleri ellerinle beslemek..Akan suyun içine ayaklarını sokup, saniyeler içinde soğuktan uyuşmasını hissetmek.. Geceleri kadife gökyüzünü ve üzerine serpilmiş gümüş simleri seyretmek..Doğanın üzerindeki elektriği ne kadar hızlı aldığına şaşırmak, şaşırmak ve şaşırmak.




Dünya üzerinde bir cennet mi var acaba, yoksa ben doğaya böylesine mi hasret kalmışım? Görülmesi gereken yerlerin başına koymuyorum seni İda, görülmezse gözün açık gidecek yerlerin başına koyuyorum...Yeniden kavuşmak dileğimle...


not    : bu gezinin ganimetlerini açıklıyorum: kozalaklarım ve meşe palamutlarım :))) 
not 2 : şimdi fotoğraflara bakınca görüyorumki, atladığım aktivite ve durumlar var...o kadarı bana kalıcak artık :)











3 Eylül 2010 Cuma

ayıyogi

Bu sıralar herşey pek bir yoğun! İşte yapacaklar çok, sosyal hayatta çok! Bayram tatillerimin birini ailemle, ötekini dostlarımla geçireceğim. İçim pırpır! Ama bir de organizasyonları var bunların değil mi? Geziyorsan araştıracaksın, ki ben Atalay'ın demesine göre kronik vakayım. İlla organize olacağım.

Bu sefer önceden hazırlanayım, vizeye önceden başvurayım, herşeyim hazır olsun 3 gün önceden miss arkama yaslanayım diye hesap etmiştimkiiiiiiiiiiiiiii... Pasaportumu şu yeni çıkan çipli "amabirhaltayaramayan" la değiştirmek zorunda olduğumu, üzülerek, sonrasında 3 gün söylenerek farkettim. Sonuç olarak 3 hafta sonrasına ancak randevu alabildim pasaport başvurusuna. Geçen seferki 2 pasaportuma içler acısı davranmıştım. Bu sefer bir kılıf alıp kullanacağım. Önerisi olan?? Aynı şekilde nüfus cüzdanımda pırçik pırçik. Tertipli şeyleri seviyorum Cüzdanım yeniden pvclenecek!

Bu yazının konusu serzenişlerim değil elbette. Olabilirdi de gerçi. Ama neyse. Ben daha başka bir konuyu açayım.

İleride evim olunca, ya da gençken param olursa -ihtimaller dahilinde midir?- almak istediğim şeyler var:

1. Teleskop




Tchibo getirmişti 2 yıl önce. O dandik tchibo bile ne kadar pahalıya getirmişti. Zaten onun getirdiği teleskopla 3 gün sonra gökyüzü tamamen kararır bir halt göremezsin. O yüzden boşver, ileride iyisinden alırım.






2.Potbelly

İsmi bu, türkçede telefon olarak geçiyor bildiğim kadarıyla.Tam da şöyle bişi:

http://www.mudo.com.tr/Store/productdetail.aspx?language=tr&productId=26321&stockId=46782


3. Akordiyon




Ama bunu çalan biri olması gerek. Bir robotum olsa, arada evimin köşesinde çalsa bu aleti. Neşeme neşe katar vallahi!









4. Akvaryum




Bu konuyla ilgili şüphelerim var. I have my doubts yes! Hayvan beslemek güç bir iş. Yanlış kelime kullanmak istemem ama ayak bağı olduğu çok durum oluyor. Gerçi otomatik besleme makineleri var ama, işte bilemiyorum, içim elvermiyor öyle şeye. Makine bu sonuçta, çalışmayacağı tutar hayvanları aç bırakır falan.. Pimpirikli mi oldum?!

Rengarenk balıkları digiturkten izlemek istemiyorumki beeen...





5.Piyano

Bunu neden istiyorum ben de bilmiyorum. Yakın zamanda çalmayı öğrenmek istediğim bir müzik aleti var, o da yıllardaaan beri yan flüt. (hatta evde bekliyo beni yıllardır:(  ) Ama piyanonun duruşuna, çalabilen olursa çıkardığı sese hayranım.. Medo, gelip gittiğinde çalarsın sen bana??

O zaman bence piano duayeni olan Maksimden bir şarkı..

http://fizy.com/#s/1ma4ws

Buraya sadece makul isteklerimi yazdım. Bir de aklıma sığmayıp taşan, deli hayallerim var. Onları da başka bir ofise tıkılıp kaldığım zamanda yazacağım inşallah...


İyi haftasonları efem...

2 Eylül 2010 Perşembe

bir avuç sevinç al annenden, bana da biraz ver

2005 yılında Boston'a gitmiştim yaz okuluna Mount Ida College'ın. İlk ay Boston'ı gezdikten sonra ikinci ay dışarılara merak saldım. New York zaten yakındı. 2 kere oraya da gidip geldikten sonra, daha uzaklara diktim gözümü. Hazır Amerika'ya gelmişiz, Florida taraflarına gidelim dedik canım arkadaşım Seda'yla. O dönemde internetten alışveriş fazlasıyla yaygın ve güvenliymiş Amerika'da. Ve fakat Türkiyede geçtim internet alışverişlerini, toplu kredi kart numaraları çalınıyor, insanların hesaplarından para çekildiği haberleri gün be gün artıyordu. (II. dünya savaşını anlatır gibi oldu he:) ) Sırf bu yüzden, yani otellerin rezervasyonunu kredi kartımızla yapmak istemiyoruz diye, Floridayı görmekten men ettik kendimizi. Sonradan dank etti ama, geç olmuştu tabi. Neysem.. Geleyim gelmek istediğim yere...

Ben bu internet alışverişi olayına başlayalı çok oldu. Daha önce de bahsettiğim gibi, ofiste adım çıktı dokuza, ekmek alışverişimi bile internetten yaptığım iddia edilir oldu :) Ama ev alışverişi olmasa da, her türlü şeyi internette de bulmak mümkün. Bir de indirimli-ürün-mania siteler var. Markafoni, Trendyol ve Limango bu konuda bilinen güzide internet adresleri. Bu sitelerde her gün değişen kampanyalarla insanlar alışverişe fena halde ikna ediliyor.( elbette ben dahilim)

Bir de son zamanlarda şehir fırsatları adı altında bir dolu site çıktı. Ben bunlara başta pek yüz vermedim. Çünkü hep yiyecek-içecek menüleri, yok akşam yemekleri, yok brunchlar falan, çekmedi beni açıkçası. Ama geçen gün "Grupanya"dan mail geldi. Forum İstanbul'daki Buz müzesine giriş bileti yarı fiyatına. Meltemle hemen aldık bu fırsatı tabi. Azıcık havalar soğusun diye bekliyoruz, bedenlerimiz sıcaktan soğuğa dengesiz bir geçiş yapmasın diye. Üstüne bugünkü mailde de yunus gösterisi çıkmasın mı %50 indirimli? Bu tarz aktiviteler beni hep cezbetmiştir. Hem çevremdeki çocuklara- gerçekten çocuk- ve ebeveynlerine haber salarım, hem de kendime alırım. Yapabileceğim birşey yok, lunaparklar, şekerler, balonlar, hayvanlar ve çocukların ilgisini çeken her ne varsa benim de ilgimi çeker. Sonuç olarak 6 ay içinde yunusları izlemeye gideceğim ben, yanında morsları görmesi de cabası! ( Bir de yunuslarla yüzmek var kafamda, onun %50si olur mu bilemem:) )

Üye olmak isteyenler için linkleri yazıyorum, buyrunuz:

(Bu arada bu şehir fırsatları farklı şehirler için de geçerli, sadece İstanbul yok yani )

http://www.grupanya.com/d/u-RMNJI4SFHI       (GRUPANYA)

https://www.grupfoni.com/r/m.altun$0040ygmgumruk.com.tr      (GRUPFONİ)


Birkaç tane daha var ama şehir için bence bu ikisi iyidir...


http://www.markafoni.com/i/melike_altun/            (MARKAFONİ-üye olmayan görmedim)


http://www.trendyol.com/davet/melikealtun_48888      (TRENDYOL)
Birkaç tane daha var ama bence bu ikisi iyidir...


İyi alışverişler...