18 Ağustos 2011 Perşembe

Elif Şafak

İlk kitabını 1997'de okudum. O zaman daha lisedeyim, yaşım küçük ama edebiyata ilgim büyük. Ergenlik sıkıntılarımı en çok kitaplarla gideriyorum. Kitabı çok beğeniyorum. Sonra zamanla devamı geliyor. İçimden sürekli ünlenmemesini istiyorum tüm bencilliğimle. Çok kıskanıyorum onu okuyan birini görünce, sinirim bozuluyor. Yaklaşık yarım saat önce Elif Şafak'ı ilk defa canlı gördüğümde tam da bu duygularım geldi aklıma. Hiç kıskanmadığımı farkettim bir anda. Sevgim azaldığı için değil. Benim "Elif Şafak"ım kimseninkine, kimseninki de benimkine benzemediği için. Mutlu oldum onu izlediğim pencereyi görünce.

İstanbul Modern Elif Şafak'la yapılacak söyleşi mailini gönderdiğinde hemen rezervasyonumu yaptırdım. Harika geçeceğini tahmin ediyordum ama bu kadar etkileneceğimi etmedim. Evet kitapları harika, dili inanılmaz...Ama tanık olduğum şey bambaşka. Elif Şafak'ın bana göre çok farklı bir enerjisi var. Elle tutulabilir ama yenilemeyip yutulamayabilir cinsten bir enerji. Durduğu yerde çok sakin ama konuştuğu kelimeler sanki bedene bürünmüş gibi. Bakışı çok enteresan ve etkileyici. Konuşmadan konuşuyor sanki. Gözleriyle konuşuyor ve kelimelere çok değer veriyor. Bu yüzden de kolay inciniyor. Söyleşi sonrası soru-cevap kısmında bazı gözlemlerim oldu. Bir okuyucusu kalkıp pervasız şekilde eleştirisini yaparken, onu gözünü kırpmadan dinledi ve soru bitince sanki yara almışçasına yavaş ve uzunca kırptı gözlerini. Sorulanları cevaplarken ise konuşma dilinde sık sık "di mi? di mi?" diye teyitleşiyor okuyucuyla. Tamamen nevi şahsına münhasır bir kadın.

2 saatin sonunda onun bir kitabını okumuşçasına, çok güzel bir müzik dinlemişçesine, enfes bir yemek yemişçesine "doymuş" şekilde kalkıyorum koltuğumdan. En son üniversitede yaptığım gibi, sevdiğim bir hocanın dersini izler gibi, gözlerimi kırpmadan ayırmadan  izliyorum birini böylesine pür dikkat. Ve İstanbul Modern gibi müzenin ötesinde bir oluşuma sahip olduğumuza teşekkür ediyorum içimden....

Hiç yorum yok: