4 Aralık 2011 Pazar

Santa Baby

Heyecan. Bilet demek heyecan demek benim için! Ve herhalde ilk defa bu kadar çok bileti aynı anda elimde tutuyorum.
Barcelona - Porto
Porto - Lizbon
Lizbon - Barcelona
Barcelona - İstanbul
İstanbul -İzmir
İzmir - İstanbul
İstanbul - Barcelona


Ben heyecanlanmayayım da kim, değil mi :) Salı günü yani yarından sonra Porto'ya adımımı atmış olacağım. Teyzemin bir öğrencisi bana Lizbon'da yapılacaklar hakkında bir mail göndermiş, öyle güzel bir liste yapmışki, sadece notlarımı ve maili yanıma alarak gidiyorum..Yanlarına tick atarak gezeceğim Lizbon'u... Lizbonda dünya şirini bir hostel bulduk eğer orada kalırsak dönüşte hemen buraya fotoları ekleyeceğim. Heyecanım kelimelerimden belli mi :) Yolculuk yapmayı özlediiim ben!

Okuldan haberler... İlk dönemin ilk dersleri bitti hatta ikincileri yarıladık. Yeni derslerimden çok memnunum-finans dışında. Bayıla bayıla dinliyorum hepsini. Özellikle "case study" dediğimiz, iş modellerini incelediğimiz derslere hayranım. Pazarlama dersleri benim için hep bir numara. Bir de "operations management" dersi yani operasyon yönetimi var ki ona da bayıldım! Her ders, sevdiğim bir konuda seminer dinliyormuşum gibi hissediyorum kendimi. Öyle kaptırıyorumki bazen not almayı unutmuş oluyorum! Hem heyecanlı hem masal gibi.. Sürekli bir girişimcilik ruhu aşıladıklarından olsa gerek, aklıma durup durup cin fikirler geliyor. İşletme konularından zevk aldığımı bir kez daha görmek harika...

Dersler biraz daha normal ve projedir ödevdir daha az olduğundan biraz daha kafam rahat geziyorum galiba. Geçen haftasonu kendimle geçirmem gereken zamanımın epey azaldığını hissederek tek başıma indim Barça sokaklarına. Hava muhteşemdi, gökyüzü, manzara.. Bir de ilk defa martıların bu kadar çok olduğuna dikkat ettim. Dışardan bakan biri için gayet aptal bir görüntü sergilemiş olabilirim. Sırıtarak yürüyen, ıslık çalmadan duramayan bir kız çocuğu.. Fotoğraflardan anlayacaksınız ne hissettiğimi..




İlki Barcelona marinasından. İkincisi La Rambla'nın sonundaki Colombus heykeli. Üçüncüsünü ne yazıkki söyleyemeceğim çünkü aklımda kalmadı. Bir anıt ama ne :) Benim için sanat...

Bir de dolaşırken mağaza vitrinlerine bakıyordum. Klasik genelde turistik eşya satan dükkanlar bunlar. Kıvanç Tatlıtuğ çok ünlü belli ki :) Öyle ki Ürdünlü arkadaşım Dima fotoyu görür görmez dizinin adını söyledi "Gümüş!"


Bu heykellere ise bittim..



Pazar günü ise hava cumartesiyi aratmıyordu. soluğu ne zamandır gitmek istediğim Parc de la Ciutadella'da aldık. Yani şehir parkı. Küçük bir Central Park diyebiliriz, biraz çirkinleşip Central Park çakması da :) Anneden gelen bir özellik, ben yeşillik alanları, sakin yerleri çok seviyorum. Ve babadan gelen bir özellik, pazar günleri evde oturmam :) Gittiğimiz gün sonbahar tüm güzelliklerini sergilercesine karşımızdaydı. Her tarafta çıtır çıtır yapraklar...



Parkın içinde bir göl, Katalan parlamentosu, hayvanat bahçesi, Antoni Gaudi'nin öğrencisinin inşaa ettiği devasa bir çeşme var. Etrafta salsa yapan gruplardan tutun, patenle kayanlar, bisikletliler, kayıkla gölde turlayanlar ve elbette- nasıl unuturuz onları :) - köpeği ile gezenler var. Barcelona'da kişi başına kaç köpek düştüğü gerçekten merak konusu... Adım başı köpek görebilirsiniz, sokakta, metroda ve mağazalarda!..
Parkın içindeki hayvanat bahçesine gitmeyi çok isterdim ama hava çok da sıcak olmadığından tüm hayvanları görememe ihtimalimiz vardı. Bir de yazın yunus gösterileri olduğundan 15 eur verip buraya girmenin mantıksız olacağına karar verdik. Bu hayvanat bahçesinde birkaç yıl öncesine kadar albino bir goril varmış ve Katalanlar ismini "snowflake gorilla" koymuşlar yani "kartanesi goril". Fakat 2004'te bu diyarlardan göçüvermiş... Fotoğrafını buradan görebilirsiniz. Tık tık . Parkın içinde inanılmaz kuş sesleri vardı. Hatta bir süre sonra etrafta ayaklarında işaretleri olan tropikal kuşları gördük. Nasıl bir sestir o.. Ben tam bir çocuk oldum o kuşları görünce. Peşlerinden koştum seslerini daha çok duyabilmek için :)



Çok güzel bir haftasonuydu yani..Bu haftasonu da yakın derecede civcivliydi :) El Kiosko adındaki hamburgercide Katalan hamburgerini denedim. Tek kelimeyle şahaneydi. Öyle ki masaya ilk geldiğinde "kim bitirebilirki bunu??" dediğimiz dev burgerlerden kırıntı kalmamıştı kalkacağımız zaman kimsenin tabağında :) Bu arada ispanyolcada hamburgerci kelimesi tekerleme gibi : hamburgueseria. Karınlar doyunca sıra geldi Barcelona'daki ilk sinema deneyimine. Filmimiz "El Gato con Botas" yani çizmeli kedi. İngilizce seslendirme ve ispanyolca altyazı. Ben zaten çizgi film hastası olduğumdan çok beğendim. Bir de film öncesi fragmanlardan başka bir çizgi film beğendik, yılbaşı sonrası onu tamamen ispanyolca izleyeceğiz. Görelim bakalım nasıl olacak..



   

Şimdi size göstermek istediğim birşey var. Daha önce de bir foto koymuştum hatırlarsanız, Katalanların insan kulelerini simgeleyen. Şimdi size onun canlısını göstereceğim. Yani foto elbette ama bizim okulun öğrencileri tarafından yapılmış bir kule. Tam anlamıyla birbirine destek olmayı simgeleyen bir kule. Biri diğerinin elinden bacağından tutup tırmanırken, aşağıdakiler kenetlenmiş bir şekilde destek veriyorlar kuleye, ve geriye kalanlar da ellerinde çeşitli müzik aletleriyle marşlarını çalıyorlar. O kadar heyecan vericiydi ki, tüylerim diken diken oldu. Zorla kazanılan özgürlük ve birbirlerine hissettikleri bağlılık duygusunu anlamak hiç zor değil gerçekten.


Dün Barcelona'ya indiğimde bir de baktım noel heyecanı sarmış heryeri. Elbette ki noel zamanı İspanyollar için çok değerli. Aileleriyle biraraya gelip sohbet edip yemek yiyebilecekleri zamanlar...Onlar için bunun ne kadar önemli olduğunu  daha önce söylemiştim hatırlarsanız.. Neyse, beni havalara uçuran şey şu oldu, meydana kocaman bir buz pateni pisti kurmuşlar!!! Benim arayıp da bulamadığım şey.. O kadar seviyorumki buz patenini tek düşündüğüm şey bu heyecanla ağzımı yüzümü dağıtmadan noel sezonunu kapatmak  :)


Noel şarkımız gelsin- biraz erken ama olsun, burda heryerde çalıyor..Santa Baby...




Burada gerçekten çok ilginç deneyimler ediniyorum. Farklı bir çok ulustan arkadaş edindim, hergün bir yenisi ekleniyor. Rezalet coğrafya bilgimin böylesine değişmesine şaşırıyorum. Farklı kültürler öğreniyor, yeni  yemekler tadıyor ve değişik gelenekler görüyorum. Ömrümün en güzel günlerini yaşıyorum diyeceğim ama yanlış bir ifade olacağı kanısındayım, galiba hayatın her bir gününden maksimum zevk almayı başarıyorum. Her gün şükrediyorum....Binlerce kez...

Şimdi Melikuş kaçar. Arkadaşlarıyla Filistin restoranına gidecek o :) Sonra bir dolu yeri gezdikten sonra hepsini yazmaya, fotoğraflarla yaşatmaya gelecek...Harika bir hafta, en çok da gülücüklerle dolu bir pazartesi diliyorum...

Hiç yorum yok: