19 Nisan 2008 Cumartesi

ne de güzel french toast, amann pek de güzell..


Birkaç pazar geçti üzerinden ama aklımdaydı yazmam gerek bunu.. Dans çalışmam öncesi bir fırlama pıtırın önerisiyle kendimizi Cihangir--hayde breee--de bulduk. Tanıdık bildik gördük gezilmemiş yer bırakılmadık Cihangir'de Symrna adlı kafede kendimize hemmencecik bir köşe bulduk. Symrna, Alman Hastanesinden indiğimizi düşünürsek tıpkı diğerleri gibi meydana yakın konumlanmış şirin bir kafe. İçeriye girince hemen havanızı değiştiren bir dekor sarmalıyor sizi. Eskitilmiş dolapları, sarkıt lambaları ve beyaz deri üstüne kırmızı düğmeli benim favorim olan sandalyeleriyle 12den vuruyor beni..

Pazar gününün hakkını yemeyip, gazetelerimizi seriyoruz masaya. Bulmaca eklerinde element simgeleri arasında boğulup, sol alt karedeki sanatçıyı bulmaya çalışırken güleryüzlü servis elemanı siparişler için geliyor. Ben her zaman yapmadığım birşeyi yapıyor menüye bakmadan kendimi pıtırın seçimine bırakıyorum. "Sakin ol Melike herşey çok güzel olucak" diyor pıtır gözlerimdeki merakı anlayınca.



Bulmacadan sıkılıp sevdiğimiz köşe yazarlarını da tüketince yeniden muhabbete
sarıyoruz. Koyulaşan kelimeler çok sevgili "french toast"umuzun gelişiyle
bölünüyorlar. Görüntüsüyle beni cezbeden bu şeyi ballandırdıkları yetmiyormuş
gibi ağzımızın suları sel olsun diye yanına çilek reçeli koymuşlar..Fotoğrafını eklemem mi? Buyrunuz...




En kısa zamanda yeniden atacağım kendimi Symrna'ya çünkü pıtırcan buranın limonatasının da enfes olduğunu söyledi ve fakat artık onu içmek galiba güneşli bir yaz sabahına kısmetmiş:))

Hiç yorum yok: