3 Kasım 2011 Perşembe

social butterfly

Eveeeet, totomun üzerine oturabildiğim ilk an, buraya gelip yazmaya kendime söz vermiştim, o an bu andır :) Nasıl bir hengamenin içine düştüysem artık, bir yandan dersler bir yandan partiler...Ama onun öncesinde Türkiye'de yaşanan acılar yüzünden buraya gelemedim, hatta sadece buraya değil kendime de gelemedim. Şimdi bir minik pare de olsa dindiğinden adım attım..

Dediğim gibi bu süre içinde çılgınlar gibi gezmedim. Ama birkaç yer gezdim dolaştım, birkaç minik anı biriktirdim onları paylaşayım istedim sizlerle. Artık denilebilirki ortama ve şehre alıştım. 1 ayı doldurmuşken farkediyorumki Barcelona artık bana bir şehirden daha yakın. Tıpkı ilk gelişimdeki gibi beni hep el üstünde tutup, güzel ağırlıyor. Misafir statüsünden çıkınca bana bulaşık yıkatır mı bilemem, çünkü birkaç güne oturma ve çalışma iznimi alarak buranın part-time yerleşik insanlarından olacağım :)

Havalar ciddi ciddi soğudu. Güneş gelince gözünü kaçıran ben, şimdi perdeleri sonuna kadar açıyorum bir kuruş içeri damlar belki diye. Malum kış mevsimi ile aram çok süper değildir :) Ama bu kıştan beklentilerim bambaşka...

En son blog postunun hemen ardından Montjuic kalesine gittik arkadaşlarla. Bu kale tıpkı tüm diğer kaleler gibi vakti zamanında şehri korumak, gözetmek ve gözetlemek için yapılmış. İçinde kalenin tarihine dair bir minik müze var. Bu arada Montjuic aslında bir tepe ve bu tepeye keçi gibi tırmanmak yerine teleferiğe binmeyi tercih ediyorsunuz :) İzmir'in teleferiği ünlüdür, bilirsiniz. Bütün o çocukluk, ilk gençlik (!) zamanlarımda Allah bilir kaç defa gitmişimdir. Şimdi kıro kaynıyor ama olsun :) Belki o zamanda kaynıyordu ama biz çocuktuk... Neyse, bu teleferiğin bizimkiyle alakası yok, toplamda 5 dakka sürdü sürmedi, kısacıktı, heyecanım yarıda kaldı. Ama sonrasında karşınıza çıkan manzaradan büyülenmemek elde değil. Barcelona tüm cilvesiyle karşınızda! Elbette en büyük kozu masmavi denizi...Akdeniz...






 Bu kaleye gitmeden önceki bölümü atlamışım. Öncelikle Plaza de Espanya 'ya varıyoruz ( Burada şunu belirteyim bu meydanın isminden emin değilim ama kendisine bayıldım :) ) Burası birkaç koldan oluşan ve büyük ana yollara açılan bir meydan. Tam karşıdaki sarayımsı yapı (2. fotoğrafta arkada), Katalanların tarihini anlatan bir müze. Bu müzenin önünde saksafonuyla bir adam harika müzik icra ediyor, elbette orda uzun süre çakılıp kaldım! Bu arada müzeye giriş ücretli ama Barcelona'da bazı müzelerin şöyle bir özelliği var, her ayın ilk pazar günleri bedavalar. Benim gittiğim gün ayın kimbilir kaçıncı günüydü, o yüzden bekleme kararı aldım çünkü müzeler genelde 5 euro'nun üzerindeler ve benim gitmek istediğim bir dolu müze var....









Konu müzeden açılmışken.. Katalunya 'nın tarihini anlatan bir müzesi var Barcelona'nın. Katalunya bildiğiniz üzere özerk bir bölge. Ama özgürlüğün bedeli ağırdır elbette. Özellikle diktatör Franco döneminde yaşanan acılar besbelliki taze... Bu müzenin sitesini dolaşırken, online sergiler olduğunu farkettim. Hemen kenara not aldımki buradan yayın yapayım. Serginin adı "Franco'nun Hapishaneleri". Serginin ingilizce linki şu :

Kale diyorduk... Tepeye yani surlara çıkıp uzanıp, açık mavi gökyüzünün altında, kulağınıza uzaktan gelen saksafonun sesiyle müthiş bir an yaşayabilirsiniz. Ben saatlerce çıkamadım oradan. Pazar günü olmasına ve insanların doluşmuş olmasına rağmen, etraf inanılmaz dingindi ve Barcelona manzarası görülmeye değerdi. Buraya geleceklerin kesinlikle not etmesi gereken bir yer...






Kale ve müze konusu burada kapansın! Asıl mevzu ilk defa katıldığım Halloween yani Cadılar Bayramıdır. Sınıfta birkaç kişi özellikle 'parti' denince gözleri parlayan tipler. İşte o insanlar sağolsun her seferinde bir organizasyonla geliyorlar. Bir de yurtta da sürekli olarak partiler düzenleniyor. Beni bu kadarı baysa da ara ara seçip ben de katılıyorum elbette. Cadılar partisi organizasyonu süper değildi. Ama hazırlanma süreci çok keyifliydi, kostüm beğenme, makyaj derken partinin ilk kısmını kendi aramızda yaptık desem yanlış olmaz.
Ben resim yeteneğimi konuşturup bir arkadaşın yüzünü zombiye çevirdim boyalarla. Kendisinden izin alarak bir fotoğrafını buraya koyayım en iyisi :)
Barcelona'da insanlar geceyarısından sonra sokaklarda maskeler, kanlı suratlar ve çılgın kostümlerle dolaşıyordu.







Geçen yazıda bahsettiğim Palau de la Musica Catalana 'yı hatırlıyor musunuz? Sonunda içini gördüm bu mekanın ve Flamenko şovunu izledim. İnanılmazdı, büyülendim. Gerçeği isterseniz, ben flamenkoyu erkeklere pek yakıştıramıyorum. Yani bir garip, eğreti geliyor. Ama bu izleidğim gösteride bir Flamenkocu vardı, ben böyle birşey görmedim. Adam belliki gönlünü koymuş bu işe, yarım saat hiç durmadan tak tak tak danseder mi bir insan? Yarım saatin sonunda ceketini üzerinden çıkardığında herkesin gözleri adamın gömleğine çevrildi, sırılsıklamdı! Elbette ayakta alkışlandı dakikalarca... Gösteri birkaç bölümden oluşuyordu ama ben bu bahsettiğim adamın dansını kazıdım aklıma. Yolda görsem tanıyacağım adamı o kadar :) Bu arada mekanın içinde fotoğraf çekimi yasak. Ama hiç üzülmeyelim çünkü İspanyolların Türklerden hiiiç bir farkı yok. Her taraf fotoğraf makinesi kaynıyordu. Biletin arkasında kapılar kapandıktan sonra içeri kimse alınmaz yazıyordu. Ben dahil gecikenler ordusu hep beraber içeri girdik :) Tamam bu anlattığım matah birşey değil ama ben yetişeyim diye kendimi paralarken ter içinde kalırken , bizimkiler yine salınarak gelmişlerdi makyajları gram bozulmadan.. Yok seviyorum ben İspanyolları ve süper rahatlıklarını :) Ha bu arada ben öyle soluk soluğa içeri girip "çok mu geç kaldım" deyince kapıdaki adama, adam neredeyse suratıma kahkaha atacaktı :)



Ne söyleyeceğim bir de.. Şimdi ben uzaktayım ya- uzakta dediğimde 3 saat :) - Türkiye'den.. Saçma sapan yemekler ve yemişler geliyor aklıma ve canım çekiyor. Geçen seyrettiğim dizide kız badem şekeri yiyiyordu, asabım bozuldu yaaa :) Normalde lokumu sevmem ve aramam ama geçen arkadaşa lokum resmi gösterirken, bildiğin çifte kavrulmuş aşerdim! Bir de not defterime gidince yiyeceğim yemekler listesi yapıyorum. Normalde öyle çılgınlar gibi yemek yemem, ama yok ya burda canım çekiyor işte.. Mesela mercimeği çok seviyorum ama genelde mercimekle yapılan yemekler bana ağır geliyor ve önce mideme sonra kalbime baskı yapıyor, ama getir şimdi bir tepsi mercimek köftesi yerim - tabi sonum Barcelona Zincirlikuyu hohoho :) 


Bıdı bıdı burda biter. Birkaç komik-ilginç foto çektim. Onlarla bırakıyorum sizi... Vize haftam başlıyor, bana şans dileyin ! 








Hiç yorum yok: