15 Ekim 2011 Cumartesi

Le tic-tac

Bugüne ders çalışarak değil blog yazarak başlayayım dedim. Diğer türlü buraya yazmaya takatim kalmıyor. Asıl soru ise buraya yazdıktan sonra ders çalışmaya takatim kalıp kalmayacağı :) Görelim bakalım.

Bu yazıya başlamadan hemen bir müzik veriyorum alttan :) Bunun eşliğinde okuyun yazıyı :) Zaz'dan gelsin.





Napıyorum? Kendimi izliyorum Barcelona sokaklarında kaybolurken. Özgürlüğün tadını çıkarıyorum. Kimsenin beni tanımadığı bir yerdeyim. Islık çalarak yürüyorum sokaklarda, şarkılar mırıldanarak. Hiç bilmediğim bisikletli bir adamın bana "hola" demesine karşılık veriyorum, gülüyoruz. İspanyolcamın yetmemesine aldırmadan cümleler kurmaya çalışıyorum, İspanyolları güldürüyorum, ben de onların ingilizce konuşma çabalarına gülüyorum. Gülüyorum, gülümsüyorum sokaklarda yürürken. Her gördüğüm şeye şaşırıyorum, küçük bir çocuğun heyecanıyla. Çimlerde uzanıyorum, sonra kaldırımlarda. Bankta yanıma oturan kadınla sohbet ediyorum. 2 ninesini koluna takıp Barcelona'yı gezmeye gelmiş dünya yakışıklısı bir çocuğu izliyorum :) Sahibine bağışlama çabalarım sonra... Dondurmamı yalıyorum, üstüme başıma dökmemeyi denerken komik görünüyorum. Sonra bir de farkediyorum bu kadar çok insan, geneli turist, onların içinde bile ilginç nbir aidiyet duygusu var, bir gruba ait olma hissi.. Profesyonel fotoğraf makinaları olanlar birbirlerine bakıp birbirlerini süzüyorlar. Bisikletliler bisikletlileri...Motorcular da aynen..Bir de kendi dilini duyanların heyecanlanıp selam vermeleri tabi.. Türklerden bahsetmiyorum bile, onlar her yerdeler bilirsiniz :) En alakasız yerde dilimi duyuyorum. Buraya gelenlerin süper tikky olduğuna karar veriyorum, bazen dilimi anlamakta zorlanıyorum, o kadar yani.

Ama gezerken mutlanırken başka bir karar alıyorum. Ben ki aşık İstanbul'a, buraya gelmeden saatlerimi "alışamam ben başka şehre" korkularıyla geçirmiş ben.. Kendimi bambaşka düşünceler içinde buluyorum.
Kanın kaynama derecesini bilmiyorum, tek bildiğim burada yaşamak istediğim. Burayı deneyimlemek, buranın insanı olmak istediğim. Hem sakinliği hem kalabalığı barındıran bu şehri çok sevdim ben. Kopmak istememecesine..

Tamam bu kadar duygu ve düşünce yeter. Demezler mi neyine aşık oldun 2 foto koy gözümüz gönlümüz açılsın :) Dün La Rambla'da yürürken ( İstiklal Caddesi gibi bir yol demiştim, bak son kez söylüyorum bunu :) bundan sonra anlamanızı beklerim, kümülatif bu yazılar :) ) bir de baktım bir yazı "Opera ve Flamenko". Girip sordum, tam da görmek istediğim yerde Flamenko gösterisi varmış. Görmek istedğim yer dediğim "Palau de la Musica Catalana" adlı mekan. Burası klasik müzik konserlerinin, opera ve flamenko showlarının yapıldığı, ispanyol gitar dinletilerini izleyebileceğiniz bir yer. Buraya giriş 9 euro gibi coşkun bir fiyat. O yüzden ben gösteriye bilet alıp ikisini aynı anda çıkardım. Çok heyecanlıyım bu gösteri için. Bu müzik sarayının içini göreceğim için.. Hazır oraya gitmişken 2011-2012 programını da aldım. İçini açtım ne göreyim? Fazıl Say! Elbette biliyoruz onun dünya çapında bir sanatçı olduğunu ama gururdan içim titredi bizden birini görünce işte.. Ve fakat benim ders saatlerimde olduğundan gidemeyeceğim. Bu programları takipte kalacağımdan yeniden rastlarım diye umuyorum.


Bir sonraki hedefim ise filarmoni orkestralarını izlemek olacak. Bir sonraki ispanyol gitar dinletisi. Sonraaa bale gösterileri... Yapacak çok işim var çooooooooook :)

Dün Passeig de Gracia isimli uzun upuzun cadde dolaştım. Burası ünlü markaların mağazalarını bulabileceğiniz bir yol. Hermes, Ysl, Gucci, Burberry, Tous  ve diğerleri.. Caddeyi çok sevdim zaten aksinin mümkün olmadığı kanısındayım :) Hepsinden öte tüm cadde boyunca yürüyenler - tabi tursitlerden ayrı- çok tarz tipler hepsi bir barcelona sokak stili sayfası açmak için toplanmış gibiler. Bu projeyi aklımda tutmalıyım!
Yol boyunca Barcelona'nın yüce mimarlarından Gaudi'nin -ki onun için ayrı bir yazı yazacağım- modernizm eserlerini görüyorsunuz. Önünde durup uzun uzun seyredilecek detaylara sahip Gaudi'nin tüm eserleri. 
Aynı yol üzerinde ince ince işlenmiş aydınlatmalar da onun eseriymiş. Dantel gibiler... Şehrin mimarisi gerçekten olağanüstü..






Barcelona'nın bu çeşmeleri çok ünlü, her yerde görebilirsiniz onları, adım başı... Ve eğer olur da içerseniz efsaneye göre bu çeşmenin suyundan, aşık olursunuz şehre ve bir daha gelirsiniz, yine, yine..





Son olarak çok sevdiğim hem de sloganlarını kendime çok yakın bulduğum İspanyol bir markanın sitesinde bulduğum videoyu ekliyorum buraya. İyi seyirler...



Hiç yorum yok: