8 Mart 2011 Salı

içimdeki sese

Yine geldi bana bir gitmeler. Oysa daha işlerim var, oysa nisanı beklemem gerek.. Havalar kötü ve yorgunum ama ruhum arsız bir çocuk. İstediği şey olmayınca olana kadar kendini yerlere atıp ağlıyor. Sus, diyorum, ne kadar ayıp yakışıyor mu hiç? Bana ne diyor bağırıyor... Az daha dayan az daha, bak seni nereler götüreceğim  uslu durursan... Sakinleşir gibi oluyor.

En son Gizem Altın'ın kitabındaki şu yazının ruhumu anlattığını söylemiştim -söylemiş miydim?-
''Bazı insanlar vardır. Her geçen gemi, her esen rüzgar hiç gitmedikleri yerleri hatırlatır onlara. Uzun zaman duramazlar aynı yerde, başlarını alır çeker giderler. Saçları hep deniz kokar nedense, çöllerde yaşasalar bile..''


Elif Şafak'ın son kitabı var elimde: Firarperest.
Okuyunca bu satırları yeniden başladı ağlamaya başladı bizimki... Anladın mı ne demek istediğimi diye.. Ama ben seni anlıyorum ki zaten... Sen benden ayrı değilsin ki..


" Çakılı kalmamak sırf alışkanlıklarından ötürü demir attığın koylara. Çıkmak oaralardan, geçmek dalgakıranların beriki tarafına, bilmediğin memleketlere varmak, tatmadığın yemekler yemek, sözlerini anlamadığın şarkılarla içlenmek, risk almak, dağılmak ve parçalanmak ve hasret çekmek buram buram, gurbetin tadına bakmak ve kendini yabancının gözünden görmek, şaşırmak yeniden, şaşırmak bir çocuk gibi dünyanın hallerine, çeşitliliğine, güzelliğine, acımasızlıklarına...şaşırmak ölene kadar...şaşırma kabiliyetini hiç yitirmemek...budur son tahlilde Ademoğullarına, Havvakızlarına kendilerini keşfettiren serüven. "  (Elif Şafak / Firarperest )

Hiç yorum yok: