15 Haziran 2010 Salı

gümp gümp

                                                                                                                                           13/06/2010 Cts.

Uzun ve virgülsüz bir yazı.Kalbimin atışından belli. Bir insan zaman koşarken kendini baştan mı tanır? Ben bir süredir bunu yaşıyorum. İnanılmaz! Bir kız çocuğunu tanımaya çalışıyorum.

Sanırdım boğa burcunun "sabitliği" var bende. Kuaförümü, sevdiğim mekanları, en sevdiğim eşyaları değiştiremememi buna bağlardım. Eteğimin ucu, ayakkabımın kenarı kirlenince panik olurdum. Sahip olduğum herr-şeyi ölesiye sahiplenirdim. Çok gezip eğlendiğimiz geceler sonrası eve kapanırdım,evi özlerdim, yatağıma sıkı sıkı sarılırdım sanki biri alacakmışçasına..Sonra..

Sonra...İşe başladım ben. İş bir mahkûmiyet . Haftanın en az 5 günü aynı saatlerde az çok aynı şeyi yapmak demek. hayatı rutin kulvarda takip etmek demek. İşte tam da bu süreçte keşfettim içimdeki kızı. Yazları,kışları, bayramları,haftasonları ailemle çıktığımız her tatilde arabanın sağ arkasından pencereden dışarıyı seyretmeyi ne kadar çok sevdiğini anladım. Sessiz, saatlerce...Her şehirden ayrılışta, her yeni yeri görüşümdeki heyecanı kavradım. Yok ama bunu anlatamıyorum.Her yeni tadı hissedişimdeki o mutluluk..Her filmde, her yeni şarkıda..Her yeni renkte, her yeni tonda..Kavuniçinde..Eflatunda...Okuduğum her güzel kitapta, öğrendiğim her yeni kelimede..

Bana bir 'gitmek' duygusu geldi ki gitmek bilmiyor. Sabahtan beri Bebek şenliğinde dolaşırken yüzümden gülümsemem eksik olmadı. Çünkü çantamda 1 bilet vardı. Şimdi trende otururken Gizem(Altın Nance) 'in okuyacağım yeni kitabının ilk cümlesi beni anlatmış meğer..




"Bazı insanlar vardır. Her geçen gemi, her esen rüzgar hiç gitmedikleri yerleri hatırlatır onlara. Uzun zaman duramazlar aynı yerde, başlarını alır çeker giderler. Saçları hep deniz kokar nedense, çöllerde yaşasalar bile. "







Cumartesi sabahtan kargaların Gizem'in deyişiyle mok yemediği saatte uyanıp işlerimi hallettim ve Bebek yollarına döküldüm.Gittiğimde kargaların hala kahvaltı faslında olduklarına şahit olup, Bebekte turladım çünkü henüz stantlar kurulmamıştı. Benim gittiğim saatte bile onca insan akın ettiyse oraya gün içindeki alini düşünemiyorum bile. Epey dolaşıp hıncımı aldıktan sonra Bebek Şenliğinden ayrıldım elimde Bugga kanatlı meleğimle...




















Sonrasında trende..













                                                                                                                    









Benim fotoğraf çekme olayım o kadar komik bir hal aldı ki artık.. Elinde fotoğraf makinasıyla gördükleri herrrşeyi pozlayan Capon turistlere benzedim.



Eskişehirde bu sefer EsPark'ı gördüm. Alış-veriş merkezi. Home Store 'un kafesinde oturduk Nazancımla. Laf arasında Nazan artık bir avukat :) Hatta ağır ceza duruşmasına girmişliği bile var :) Muhabbete eşlik etsin diye kahve höpürdettik. Hava o kadar sıcaktı ki soğuk kahve bizi kesmedi. Esparkın hemen karşısında kapısından girince kafeler zinciri diyebileceğimiz 222 ye kapısından girdik ve oda oda çardakların birinin altına kurulduk. Orada içtiğimiz limonata bizi kendimize getirdi ama meğer sıcağın anlatmak istediği başkaymış! Bir yağmur bastırdı kiiii sorma gitsin.


Çok keyifli, bol muhabbetli bir Eskişehir gezisi oldu.

Hiç yorum yok: