3 Haziran 2010 Perşembe

le petit nicholas




Ben küçükken, babam bana içinde 40 kitap bulunan bir set almıştı-can yayınları-. Hem de yüzen kütüphaneden. Geminin içine girmenin ve oradan bir dolu kitap almanın keyfinden uçmuştum. Bir gün setin içinden bir kitap seçtim ve o kadar çok sevdim ki, sonra o kitabın tüm serilerini okudum. Bu  "Pıtırcık satranç oynuyor" idi. Kitabın içindeki çizimler o kadar iyiydi ki, her şey gözümde canlanıyordu.



Nasıl Pıtırcık'ın adı bir ilginçse tüm diğer arkadaşlarınınki de öyleydi : Gümüş, Toraman, Lüplüp, Dalgacı... Serüvenleri yutarcasına okuyordum.





İşte geçenlerde sinemaya uyarlanan Pıtırcık'ı izledim, elim yüreğimde, ya çocukluk hayalimi bozarsa diye. Ama hiç korktuğum gibi çıkmadı, aksine çok keyifli bir yapım. Bir kere bence hepsinin adı "pıtırcık" olabilecek şirin mi şirin çocuklar seçilmiş. Pıtırcık tam kitaptaki gibi. Sanki biri bu karaktere dokunup can vermiş. Ama ben asıl Dalgacı'ya bittim. Hiç ders çalışmayıp, olan bitenle alakasız Dalgacı'nın, okula doktorlar öğrencileri genel kontrole geldiklerindeki hali ve kağıt üzerindeki mürekkep lekelerine verdiği cevaplar beni gülmekten yerlere yatırdı. Neşelenmek için güzel bir film..


Hiç yorum yok: