14 Temmuz 2008 Pazartesi

Es-Es-Es-Ki-Ki-Ki-Eski-Eski-Es !!

Haftasonu yıldırım hızıyla çıkan bir kararla kendimizi Eskişehir'de bulduk pıtırcıkla. Yolculuğumuzu trenle yaptık, Haydarpaşa'dan son dakika bindiğimiz... Her işimiz nefes nefese yahu :) En son 11 yıl önce binmiştim trene ve o zamanda yolculuk Eskişehir'eydi. Ben görmeyeli TCDD inanılmaz hizmet anlayışı geliştirmiş, iç bayıcı kötü kokulu otobüs yerine çok daha güvenli olan trenler tercih edilmeli, kesin kararım budur...



İnince eşyalarımızı bırakıp yemek yedik ve bir arkadaşın düğününe katıldık. Düğünde erkek tarafında Çerkezlik olduğunu öğrenmemiz fazla vakit almadı çünkü dans pistinde ne mastika duyuluyordu ne de çiftelli oynanıyordu. Akordion eşliğinde bir erkek ve bir kadın dans ediyorlar ve sırayla yer değiştiriyorlar, sonradan öğreniyoruz burada dans edenler bekarmış. Bu uygulama bana klasik Türk düğünlerinde bekar genç kızların yaptığı heyecanı hatırlattı. Belki hayırlı bir kısmet buluruz düşüncesi yani:) Ama bak millet pratiğe bile geçirmiş zaman kaybetmeyip...



Kısa bir video kaydı yaptım bloga eklemek için... Düğün sonrası Eskişehir'in Laila'sı (en sevmediğim betimlerdendir) Bu -Da ' ya gittik. Mekan gayet şenlikliydi, yaz zamanı sadece yaz okuluna kalanlar olduğundan kalabalık hali bu değilmiş!!








Sabah kahvaltı sonrası, kısa bir Eskişehir turu yaptık arabayla. Şehirde eski görünümlü binalar restore edilmeye başlanmış ve üstüne de rengarenk boyanmış, arabadan ancak bu fotoğrafı yakalayabildim.











Sonrasında Safranbolu evlerine benzer şekilde restorasyonları yapılmış bir sokağa girdik ve az ilerde"Osmanlı Evi"nde durduk. Buranın "çörek otlu Türk kahvesi" nin meşhur olduğunu duyunca yeni birşey deneyecek olmanın heyecanıyla gözlerim ışıldadı. Kahvenin köpüğü ve rengi klasik kahveden biraz farklı ve tadı tamamen değişik... Aromalı Türk kahvesi denebilir bir nevi...





Ve geri dönme zamanı....Demiş ya Yahya Kemal "Ankara'nın, İstanbul' a dönüşü güzel" diye, ben her yer için bunu hissediyorum, İzmir için bile... Yeterki İstanbul'a dönmek olsun..Bu şehir başka, havasında büyü, büyüsünde kokular...Haydarpaşa'da inince birkaç fotoğraf çekildik, sonrasında özlediğim Kadıköy'üme yöneldik. Bahariye ' ye çıkarken Rexx Sineması yokuşuna gelmeden "Zehra Kafe" ye girdik. İçeriye adım attığınız an görebiliyorsunuz dekorasyona verilen önemi...Şirinden öte şık bir yer burası, ama bir o kadar rahat kılabiliyor insanı... Menüden ben "mickey" isimli meyve kokteylini seçtim, içinde çikolata sosu var diye tabi...Pıtırcık ise servis elemanının önerdiği "günün süprizi"ni seçti... Ben süprizleri çok severim ama içinde çikolata sosu olup olmadığını bilmediğim için bu riski alamazdım. Ve fakat kokteyler gelince bir "ah" çektim :)) Çünkü pıtırcığımın kokteyli 3 renkti benimki ise çikolata yüzünden sütlü kahve:) Tadı derseniz gökkuşağının, o da muhteşem:) Burada kullanabileceğimiz hamiş şu olabilir: Süprizlerden kaçmamalıyız. Onları sevmeliyiz. Kötü davranmamalıyız. Cümle içinde kullanırsak... Süpriz ne güzel ne güzel! (Nida) Bu arada Zehra'nın yer karoları çok özel. Türkiye ' de bunu yapan sadece iki kişi kalmış, since its "hand made"!! Sevdiğim bir yer olmasına karşın, bir dezavantajı olduğunu düşünüyorum buranın... Biracık basık ve karanlıkta kalıyor sanki, ya yeri dolasıyla ya da aydınlatma yetersiz...O yüzden her ne kadar içerideki bordo deri koltuklar cazip gelse de, girişteki açık alanda oturmak yararlı diye fikrimi beyan etmek isterim.. http://www.zehracafe.com/


Haftasonu kaçamaklarını çok seviyorum... Tam bir terapi---re-hub!

p.s. Bu yazı Eskişehirspor' a özel kırmızı-siyah yazılmıştır! :)

Hiç yorum yok: