Geçen haftasonu İzmir'e ailemi görmeye gittim. Pazar günü en güzelinden bir gün çalıp, Çeşme'ye attık kendimizi. Günübirlik turların bu kadar zevkli olduğunu unutmuşum!
Karşıyaka'dan servisle Çeşme'ye ortalama 1 saatte vardık. Meydanda inince 15-20 dakika vaktimiz olduğu söylendi, biz de Atayla postacı yürüyüşüyle çarşıyı turlamaya karar verdik:)
Çeşme'nin ünlü sakızlı dondurması daha servis arabasından inmeden gözüme ilişti, kaçar mııı:) Damla sakızı sevenler için bulunmayacak nimet! Aroma konusunda çok cömert davrandıklarını içtenlikle söylemeliyim:)
"Eşek" denince aklıma hep annemin anlattığı çocukluk anım gelir. Bir gün evde otururken anneme gidip "Anne hadi evcilik oynayalım, ben eşşek olayım sen de sahibim ol" demişim. Gülmeyin, çocukken evcilik anlayışım buymuş demek. Hiç ahırda bulunmuşluğum da yoktur. Neyse, biz başlamışız oyuna daha dakika bir annem bana seslenmiş "eşşşek gel buraya!". Annem aynen şöyle anlatıyor: "Aman Allahım Melike bir çığlık bastın ben öyle deyince, bağıra bağıra ağlıyorsun". Annem yanına çağırıyomuş, "Ne oldu Melike?" diyormuş ben de " Sen bana 'eşşşşek' dedin" deyip çığırmaya devam ediyormuşum. "Ama," diyormuş annem "sen eşek olmadın mı, sen söyledin" diyormuş, ben de " ama sen bana 'eşşşeeek' dedin" diye tekrarlayıp duruyormuşum. Yani eşek olucaz dediysek bir sınırı var , gururlu bir eşeğiz biz de...İyi dememişim " bir de semer vursaydın" diye:)..Çocuk algısı ve psikolojisi ne kadar incelenesi, hem komik hem ciddi... (Schlotzsky's Deli sloganı gibi " Funny name, serious sandwich")
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder