20 Mayıs 2010 Perşembe

Adalardan Modalardan...

Ben geldim. 19 Mayıs'ın tatil olması, haftaiçi bir günün bana, bize ait olması ne harika bir duyguymuş. Tüm ofis insanlarına çarşamba gününü hediye etmek isterdim, keşke elimde olsaydı. Pekiiii. Bu aralar çok mu geziyorum? Evet. Uykusuzluktan ölür müyüm? Eveeeeeet!

Ben dün için, güne sakin başlarım, gün boyunca film izlerim ve evde otururum diye düşünmüştüm. Ev, çarşıya uymadı. Sabahtan debdebeli bir güne uyandım. Saat 8! Öğlen 1'e kadar debelendim. Sonrasında birkaç gün Meltem'de kalma kararım ile planlarım yön değiştirdi ve renklendi. Bir kere kızkıza olmak gibisi yok.. Kendimi yurtta, kendimi öğrenci evimde hissettim yeniden.. Çok güzel bir his, bilen bilir, bilmeyene yaşamak nasip olsun :)

Düşündüğüm gibi evde oturmadık. Keşif kitabımı Meltem'e de gösterip, onu da yoldan çıkardığımdan, ilk o istedi kitaptan bir yerlere gitmek, inanılmaz ama neredeyse kitaptaki Moda mekanlarının hepsini gördük! Artı, fazlasını bulduk!...Hadi o zaman, başlıyorum anlatmaya..

Meltem kitaba ilk baktığında, Terkos pasajı gibi ucuza giyim eşyası bulunabilecek "Arden" isimli dükkanı görmüş. Biz de ordan başlayalım dedik tura. Bir kere adı "Arden" değil. "Modarden". Sonracığıma tişörtten elbiseye herşey 20 milyor. Yani Terkos olayından azıcık uzak. 5-10 milyona süper şeyler düşürebilirsiniz Terkostan çünküm. O yüzden bir daha gitmeyeceğiz biz bu dükkana, so sorry. Dükkan çıkışı hemen sahile döndük yüzümüzü. Tanrım ben Moda sahilini ilk defa görüyorum. Çok utandım, böyle güzel bir manzara, böyle güzel konuşlanmış bir çay bahçesi olmaz! Martılar kargalarla kapışırken, insanlar mis kokulu çay yudumluyor, kimi bisikletine atlamışken, bazısı goldenlarını - ki bence onların hepsi Egeydi :( - gezdiriyor. Ama biz açız.. Kırıntı'yı herkes bilir. Ama Moda sahildeki Kırıntı, bu zincirin ilk halkasıymış meğer. Hiç bozmadan korumuşlar burayı. Öyle ki menüsü diğer Kırıntı'lardan farklı. Yani "kıtır krep" bulunmuyor. Biz "Casa di Moda" yı seçiyoruz Kırıntı'nın hemen yanında, kitaba uyarak ve pizza kokusunu izleyerek. Casa di Moda, çok şirin, ahşapla döşenmiş küçük ve sıcak bir mekan. Girişte fesleğenler var saksılarda, elinizi üstünde sallaya sallaya dolaştırıp, sonra koklayacağınız.Şef garson olduğunu sandığım kişi, bence eski İtalyan filmlerinde gördüğümüz, uzun sakallı, kafasında ressam kepi eksik bir bey. Hemen pizza siparişini verip bekliyoruz. Bir kedicik etrafta sürekli cirit atarak sırnaşıyor. "Moda etkisi" diye birşey var bence, inandım ben buna. Kendinizi İzmir Bostanlı sahilinde sanabilirsiniz, insanlar öyle rahat, evler öyle sakin ama şenlikli..



Yemek bizi bir güzel şişirince eve doğru yol aldık.Ama arada unuttuğum bir-iki şey var önce onu söylemeliyim. Modarden'i geçince "Yeni Moda Eczanesi" ni gördük biz!!!! Bence Modadaki en güzel, en vintage, en eski, en çok anıları çağrıştıran yer burası. Yazıkki kapalıydı ve zaten makinam yoktu yanımda. İçerisi nasıl hemen anlatmalıyım. Eskiden  bitkileri ezip karıştırarak ilaç yapılırmış ya, işte kocaman bir havan ve dövecek var girişte. ( Bu arada kapalı eczaneyi nasıl gördünüz diyenler için aydınlatma: kapı kapalı kepenkler açıktı :) ) Sonracığıma.. Bir kere ilaçlar klasik eczanelerdeki sürgülü cam dolaplarda değil. İngiliz stili koyu renk ahşap ve kapaklı dolaplarda. Bu dolapların üzerinde kocaman kocaman eski şişeler var koyu yeşil ve mavi renklerde. Nasıl desem bir filmden bir kesit izlemiş gibi oluyorsunuz, sankiiii hımmm..Benjamin Buttondan...Mutlaka açıken gidip göreceğim Yeni Moda eczanesi'ni tekrar, izin verirlerse fotoğraf da çekeceğim. Bir de yazı yazacağım sadece ona ait.

Bir yerden daha bahsetmek istiyorum ama nasıl bahsedeceğimi bilmiyorum çünkü adı yok. Küçük bir butik ve biz Meltemle adını "adsız" koyduk, çok aramadık farkedildiği üzere. İçeride tasarım ürünler var. Semazenler ve Eski Türk motifleriyle dolu eşyalar var. Tennure bile var! Yani semazen kalpağı...

Fotoğraf makinamın olmaması nedeniyle bol fotoğrafsız çok kelimeli bir yazı oldu bu. Kimse okumazsa ben okurum, napiim :)

Hiç yorum yok: