14 Mayıs 2010 Cuma

Mmmmmm...macaron...

Diyebilirimki İstanbul keşiflerine hızlı bir giriş yaptım. Dün illa Kadıköy'deki Beyaz Fırın'a gideyim de macaron alayım diye uğraşırken Emre aradı ve Kadıköy'de buluştuk. Beyaz fırın çok şirin bir yer. Medoşla üniversite zamanlarında Kadıköy'e her inişimizde uğrayıp küçük poşetlere beğendiğimiz kurabiyelerden attırdığımız, sıcak bir mekan. Ben ilk defa macaron deneyecek olmanın verdiği heyecanla tepsinin önünde çakılı kaldım. "neli bunlar, şu morlu ne aromalı??" Tezgahın arkasındaki kız gülümseyerek cevaplıyor " sarılar limonlu, yeşil olanlar fıstık, pembeler frambuaz, mor ise menekşe". "Nasıl menekşe yaa?". diyorum gözlerimi kocaman açarak."Bildiğimiz şu çiçek" diyor gülerek. "Mmmm" diyorum. Macaron pahalı birşey. Kilosu 76 milyor. Eyvahlar içindeyim ama öyle değil, 4 tanesine 5 lira veriyorum. Bir değiyor, bir değiyor buna. En bayıldığım fıstıklısı oldu. Şey gibi..baklava. Ben baklavaya bayılmam ama buna bayıldımmm.

Bir de atıştırma standı var, artık bir sonrakine kaldı kitapta bahsedilen kuru poğaça-limonata ikilisi diyorum..


Sonra gözüm bu file çantaya kayıyor, ne bu yahu tatlıları taşımak için mi :) , günlük kullanım için mi. Ben bunu almazsaaam... Takıyorum fileyi koluma, haydi Viktor Levi yoluna...          

         

Hiç yorum yok: